Kriz ve kaçınılmaz değişim

A -
A +

Yarın açıklanacak programla Türkiye, aslında yeni bir döneme başlayacak. Ekonomide, siyasette ve yeniden yapılanmada, önemli değişimlerin arefesindeyiz. Kriz, Türkiye'nin bir türlü gerçekleştiremediği ve hatta direndiği bir değişimin, itici gücü oldu. Büyük umutlar bağladığımız Washington'da ilgili ve ilgisiz her çevre, Türkiye'deki bu kaçınılmaz değişime odaklanmış durumda ve beklemede. Türkiye, rahmetli Özal ile yakaladığı değişim şansını maalesef sürdüremedi. 80'li yıllarda, globalleşme ve yeni dünya düzenine entegrasyon doğrultusunda çok önemli ve cesaret verici adımlar atarken, birden durakladı. 90'lı yılları ise boşu boşuna harcadı. Değişim, kaçınılmaz bir olgu. Ya tabii sürecine uygun adımları kendiliğinden zamanında atacaksın, tedbirli ve hazırlıklı olacaksın; ya da Türkiye'nin şimdi girdiği süreçte olduğu gibi sancılı ve zorunlu durumlarla değişmeye başlayacaksın. ABD istikrarsız müttefik istemiyor ABD yönetimleri yıllardır Türkiye'de yapılacak reformları ve yapısal değişimleri umutla beklediler. Türkiye gibi değerli bir müttefiğin, çağdaş dünyaya ayak uydurma çalışmalarını dile getirip desteklediler. Hatta Washington'ı ziyaret eden Türk yetkililerinin kendilerine verdikleri değişim ve reform sözlerinden umutlandılar. Washington'da kimse, 'sorunlu' ve 'sancılı' bir Türkiye istemiyor. Üstelik, istikrarsız müttefikten ve sebep olacağı durumlardan endişe duyuyor. Çünkü Türkiye, sadece bölgesinde değil, Avrasya'da ve çok geniş bir coğrafyada, çok önemli roller oynayabilecek bir ülke olarak kabul ediliyor. Bundan dolayı da problemlerini halletmiş, demokratikleşme ve globalleşme yönünde gerekli adımları atmış modern Türkiye'nin bir an önce ortaya çıkması isteniyor. Böyle bir Türkiye'nin, dünyadaki istikrar ve barışın sağlanmasında en temel öğeyi teşkil edeceğinin, Washington gayet iyi farkında. Ama dostların ve hatta düşmanların bile farkedip açıkça dile getirdikleri bu potansiyeli, Türkiye'nin kendiliğinden bir türlü değerlendirememesi, ne kadar acı.. Çözüm Ankara'da Öte yandan kriz şimdi Türkiye'yi, bu acı durumla 'hemen' hesaplaşmak zorunda bıraktı. Zaman içinde sindire sindire gerçekleştirebileceğimiz siyasal, ekonomik ve yapısal reformların hepsini birarada tamamlamak durumundayız. Zorlu bir dönem başlıyor. Zira kriz artık sadece 'ekonomik' olmaktan çıktı. Siyasal ve sosyal zorlukları da bünyesine aldı. Ancak bu sancılı dönemi, yeni bir milada çevirmek de, bizim elimizde. Kemal Derviş'in de ısrarla vurguladığı gibi, Türkiye'ye birtakım fırsatları da beraberinde getirdi, bu kriz... Şimdi milletçe birbirimize kenetlenmek ve zorunlu değişim adımlarını hep beraber atmak zorundayız. Sağduyulu olmalıyız. Hükümet de öncelikle, 'benim alternatifim yok!' demek saçmalığını bırakmalı. İçeriye ve dışarıya güven verecek yeni hükümet modellerinin bulunduğu gerçeğini peşinen kabullenmeli. Programa siyasal ve toplumsal destek lazım demekten yorulan Kemal Derviş de artık 'Arnavut inadını' terkedip, biran önce muhalefet partileri ile görüşmeye başlamalı. Bu arada kimse, yeni programı IMF'nin hemen onaylayacağını, 10-12 milyar dolar acil kaynak sağlayacağını falan da beklemesin. Sadece Amerikan yönetimi değil, IMF'si de başkaları da, Türkiye'nin programı nasıl uygulayacağını ve değişimin nasıl gerçekleşeceğini bekliyor. Bu bekleme süresini kısaltmak da, krizi sona erdirmek de sadece ve sadece Türkiye'nin elinde. Çözüm Ankara'da! Değişimi daha az sancılı gerçekleştirmenin ve gerekli reformları eksiksiz tamamlamanın yolu da siyasal ve toplumsal uzlaşmadan geçiyor. Türkiye bunu yapabilecek durumda ve yapmalıdır da...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.