Maksadımız kurtarıcı tartışmalarına katılmak değil. Sizlere aktarmak istediğim, Kemal Derviş'ten 30 yıl kadar önce Türkiye'yi kurtarmak için ABD'den getirilen ve 'ilk kurtarıcı' unvanını haklı olarak elinde tutan Attila Karaosmanoğlu'nun, hafta içinde buradaki bir konferansta, Türkiye'yi nasıl gördüğünü anlatmak... Karaosmanoğlu'nu bilmeyen azdır sanırım.. 12 Mart döneminde muhtıradan sonra kurulan teknokratlar hükümetinde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı makamındaydı. O da apar topar Washington'dan, çalıştığı Dünya Bankası'ndan getirilmişti.. Yani bizim ithal kurtarıcılarımızın ilki ve de piriydi.. Derviş'in pembe masalları Geçtiğimiz perşembe günü CSIS isimli düşünce kuruluşunda konuşan ve Türkiye'yi anlatan Karaosmanoğlu, kendisi gibi Türkiye'ye getirilen Kemal Derviş'e ve uygulanan programa verdi veriştirdi.. Açıkça vurguladığı husus, başlangıçta 'kurtarıcı olarak' büyük destek gören Derviş'in artık inandırıcılığını kaybettiği idi. Hatta, "Şimdilerde bazı çevrelerce Kemal Derviş, pembe masallar anlatmakla suçlanıyor!" şeklinde konuştu. Karaosmanoğlu, "Türkiye'nin borçları, hemen hemen yıllık ulusal geliri kadar. Mevcut şartlarda borçların döndürülmesini uzun süre götüremeyebilir. Eğer önümüzdeki aylarda Türkiye, borç yükümlülüklerini karşılayamazsa, sanıyorum IMF, Arjantin örneğinde olduğu gibi, bir yeniden borç yapılandırma programını destekleyebilir!" dedi. Yani, şimdilerde İstanbul Sanayi Odası'nın (ISO) başdanışmanlığı görevini sürdüren Karaosmanoğlu, hiç de umutlu konuşmadı. Derviş'in aksine, durumumuzun vahametini her soruya verdiği cevaplarda anlatmayı sürdürdü. Gerçi Karaosmanoğlu dobra dobra işin başında söyledi. Bu konuşma davetinin ani olduğunu, dolayısı ile de tam hazırlanmadan geldiğini ve sadece genel değerlendirmelerini aktararak soruları cevaplayacağını belirtti. Ayrıca uzun vadeli ve stratejik analizler yapacağını vurguladı. Bir de şu misali verdi. "Oğlum, bir gün Japon Yeni'nin durumu ile ilgili fikrimi sordu. Ona göre yatırım yapacakmış. Ben de uzun vadeli bir perspektiften kanaatimi söyledim. Buna göre yatırım yapan oğlum, kısa vadede epey zarar etti. O gün bugün artık beni dinlemiyor" dedi. Yani kendisini 'rezervli dinleyebileceğimizi' ta başında açıkça belirtti belirtmesine ama, Dünya Bankası'nda uzun yıllar başkan yardımcılığı görevini başarıyla sürdürmüş Karaosmanoglu'nun anlattıkları hiç can kulağı ile dinlenmez mi? Siyaset için en uygun yaş Türkiye ekonomisi ile ilgili yaptığı değerlendirmelerden doğan kasvetli hava içinde Karaosmanoğlu'na şöyle sordum: "Efendim, Dünya Bankası'ndan emekli oldunuz. Artık Türkiye'de yaşıyorsunuz. Maşallah yaşınız ve konumunuz, tam siyasete girmeye pek elverişli bir durumda. Dolayısı ile politikaya ne zaman soyunuyorsunuz?" Meğer bu soruyu sormakla pek iyi etmişim. Karaosmanoğlu dahil solonda gülmeyen kalmadı. Gerçi biz gülünç ve maskara olduk ama, içerideki o kasvetli hava da dağıldı. Ben de nasılsa maskara olduk. Hazır yol açılmışken kafandaki öteki soruları da sor evladım diye, kendi kendime karar verdim. Peşi sıra şu soruları da sordum: "Siz uzun yıllar Dünya Bankası'nda çalıştınız. Etkili görevlerde bulundunuz. Efendim, hiç bugüne kadar, IMF ile yaptığı anlaşmadan dolayı düze çıkan ve kurtulan ülke olduğunu hatırlıyor musunuz? Bu arada bundan 30 yıl önce 1971'de Türkiye'yi kurtarmak için ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak görev yaparken, 'Batı'yı ancak 2359 yılında yakalayabilir ve onların seviyesine ancak 2359'da gelebiliriz' demiştiniz. Daha 2000'lerin başında olduğumuza göre, bekleme süresinde herhangi bir değişiklik oldu mu?" Karaosmanoğlu sorularımı neşe içinde cevapladı. Önce, 'her parti ve siyasilerle görüştüğünü ama politikaya girmek gibi niyetinin olmadığını' belirtti. Sonra da meşhur 2359 yılıyla ilgili sözlerine açıklık getirdi. Sözlerinin yanlış anlaşıldığını, kendisinin de sadece salt matematik ve rakamlara bakarak öyle konuşmasının bir siyasi hata olduğunu vurguladı ve şunları söyledi: "O sıralar Demirel'e cevap için öyle konuştum. Avrupa ve gelişmiş ülkelerle Türkiye'yi kıyaslarken rakamlara bakarak bir değerlendirme yaptım. Yani 'eğer Avrupa aynı şekilde gelişmesini sürdürür ve biz de bugünkü hızla büyürsek, onları ancak 2359'da yakalarız' dedim. Bu bir matematiksel sonuçtu. Ne bileyim böyle konuşmakla meramımı Türkiye'de iyi anlatamayabileceğimi.. Nitekim olan oldu.. Lafın önü ve arkası unutuldu. Herkes 2359'a takıldı, kaldı!" IMF ile düze çıkan yok Karaosmanoğlu bu arada, geçmişte bir iki ülkenin kurtulduğunu, ama bu sıralar IMF ile düze çikan ülke olmadığını da belirtti. Ancak kriz ve uygulamalardan IMF'yi sorumlu tutmanın yanlışlığına dikkati çekti. "IMF kimseyi, gelin size borç para vereyim diye çağırmıyor. Kapısını çalanlara hangi şartta vereceğini söylüyor. Kabul edenlere de borç veriyor. Uygulamalardan niye sorumlu olsun ki?.." şeklinde konuştu. İşte böyle. Ama siz, oğlunun bile artık dinlemediği Karaosmanoğlu'nun söylediklerini, kaale alıp almamakta serbestsiniz. İşinize nasıl geliyorsa...