Asıl mesele yerli sermaye

A -
A +
TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz "böyle yaparsanız yabancı sermaye gelmez" dedi.
Kime dedi; Hükûmete.
Yani, kendisinden önceki 80 yılda sadece 15 milyar dolar yabancı sermaye yatırımına 10 yılda 123 milyar dolar ekleyen Hükûmete. İnsaf!
Diyeceksiniz ki "efendim tamam hükûmetin önceki dönemi öyle de, böyle yaparsa gelmez artık yabancı sermaye." O zaman gelin bakalım yabancı sermaye şantajının altında yatan gerçekler neler?
Türkiye vesayet tekelini maalesef kıramıyor. 1930-40 yılları arasında ne kadar milli ekonomik değer oluşturulmuşsa hepsi 1940 sonrası yıkılmış. Uçak fabrikaları, silah fabrikaları ya kapanmış veya oyuncak fabrikalarına dönüştürülmüş. Bütün milli ekonomik atılımlar sabote edilmiş ve ülke yabancı malların esareti altına girmiş.
Evet, askerî vesayetin altında inleyen Türkiye'ye yabancı sermaye gelmemiş ama yabancı mallar ülkeyi istila etmiştir. Zaten TÜSİAD oluşumuna baktığımızda orada milli sermaye izinden çok yabancı sermaye temsilciliğini görürüz. Yani distribütör sermaye kulübü karşımızda duruyor gibidir...
Gelelim ikinci sahneye. Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan'ın deyimiyle "Bir savcı, bir hakim ve birkaç polis" ile ülkenin temel taşları oynatılıyor; ekonomi kilitleniyor. Devlete bakıyorsunuz ortaya liyakat üzeri şekillenen devlet yapısı yerine himmet ödemesi ile terfilerin şekillendiği yapı karşımıza çıkıyor. Devletin yasal vergilerinin yanında hizmet vergileri oluşmuş sanki. Birçok iş adamına yönelik şantaj iddiaları ve karşı çıkışlar karşısında üçyüz-beşyüz yıllık hapis cezaları ile yargılamalar dolaşıyor ortalıkta.
"Ver bağışı kurtar sermayeyi" veya "yap hizmeti al dokunulmazlığı" anlayışı oluşturulmuş.
Ama en vahimi ise Türkiye'nin ne kadar milli projesi ve bu projelere yönelik ne kadar sermaye ve irade gücü varsa hepsi kara listeye alınmış. Sermayedar için sermayeden çok daha önemli değer olan "itibar" bir operasyon ile resmen hedef alınmış.
Distribütör sermayenin karşısında büyümeye çalışan Anadolu sermayesi 28 Şubat sonrası resmen bir kez daha yere serilmiş. Ama TÜSİAD ne bu hukuksuz yapılanmayı ne de öz sermayeye yönelik 'itibar' operasyonunu hiç görmüyor. Hukuksuzlukları önlenmeye yönelik girişimleri "hukuka aykırı" bularak yabancı sermaye restini çekiyor.
Sanki birleşilmiş; aynı amacın farklı görülen aynı pencereleri gibiler. Farklı ağızlardan aynı hizmet anlayışı çıkıyor. Oysa biz bunu 60'lı yıllarda yeniden alevlenen yerli sermaye girişimlerinde de gördük. Yürümeyen Devrim arabalarının ardından medyanın tutumu ve yürüyen distribütör sermayeyi çok iyi biliyoruz. Kısaca ülkemde:
Anadolu durdu; yabancı araba yürüdü o günlerin ardından.
Zaten aynı anlayıştaki eski yabancı sermaye anlayışı Uzak Doğu'ya demokrasi ile değil ucuz iş gücü sömürü ise gitmiyor mu? En fazla yabancı sermaye çeken Çin ile demokraside kıyaslanışımız da bir çelişki değil mi?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.