Yalancının mumu Vasco da Gama

A -
A +

Ders kitaplarından hatırlıyorum. Efendim Vasco Dö Gama, Ümit Burnunu aştı da filan. Sonracığıma Hindistan'ı keşfetti... İyi de öğretmenim Hindistan bizim için keşif değil ki. Orada 2 bin yıldır Türkler (Akhunlar, Kuşanlar, Kalaçlar, Gazneliler, Harezmşahlar, Gurlar, Babürşahlar, Muzziler, Kutbiler Timuroğulları, Memluklar) hüküm sürmedi mi? Sahi Taçmahal, Kutupminar kimin eseri? Haçlı kaynaklarından kes yapıştır, bu eğitimin neresi milli? Neyse biz Vasco'nun maskesini indirelim şimdi... Eğer ilk giden, keşfeden manasına geliyorsa Vasco kesinlikle "kâşif" sayılmaz. Zira Çinliler ve Araplar daha 9'uncu yüzyılda Ümit Burnunu dolanırlar. Basralılar Vasco'dan 6 asır önce "dikişli" gemilerle Fas-Çin arasında ticaret yaparlar. Kaldı ki da Gama coğrafyacı değil, altın ve şöhret peşinde koşan bir yağmacıdır. Astronomiden matematikten anlamaz, yanında harita ve pusula bulunmaz. Müslümanların hareket halindeki gemiden bulundukları yeri tespit edebildiklerini görünce çok şaşar. Hakikat ortada İngiliz araştırmacı Gavin Menzis 14 asrın başlarında Çin donanmasının Okyanusa kıyısı bulunan devletlerle, diplomatik münasebetler kurmak için seferler düzenlediğini yazar. (Kaynak: Man Huan adlı bir Müslüman) Afrika kıyılarını dolanan donanmada her biri 120 metre uzunluğunda yüzlerce gemi vardır ve yaklaşık 30 bin tayfa vazife yapar. Italyan coğrafyacı Livio Sanuto'ya göre Mozambik'ten yola çıkan Araplar Ümit Burnunu aşmakla kalmaz Güney kutbuna da uzanırlar. Vasco da Gama'ya asgariden 5 asır fark atarlar. Sürekli Batıya giderek Amerika'yı da bulurlar ama gürültü koparmaz "adını" koymazlar. Ecdadın elindeki haritalarda Amerika ve Grönland'ın bulunduğuna bakılırsa yeni dünya yabancı değildir onlara... Kaldı ki enlem boylam ölçmekte mahirdirler en azından kıble tayini ve namaz vakitlerini tespit için astronomi ile ilgilenir, ayın hareketlerini kitap gibi okurlar. Bırakın adalar kıtalar arasındaki mesafeyi, dünyanın kutrunu (bugünkü rakamlarla) bulurlar. El-Mes'udi (Mır'at az-Zaman'da) Endülüslülerin sürekli Batı'ya giderek zengin ülkeler bulduklarını yazar. El -İdrisi ve Ibni Fadlullah El-Umari aynı bilgileri tekrarlar. El Biruni okyanusları fevkalade iyi tanır, sonra Malezyalılar mufassal haritalar yaparlar. Portekizliler Java lisanı ile yazılmış parşömenlere hayran kalırlar. Antonio Pigafetti Macellan'ın elindeki eski bir haritaya bakarak meçhul boğazı (Macellan Boğazını) aradığını saklamaz. Las Casas dahi Kolomb'un elindeki antik haritalardan söz açar. Kolomb'un ölçtüm dediği enlem ve boylamlar baştan başa hatalıdır, demek ki oturup masal yazar. Adamların derdi coğrafya ilmine katkıda bulunmak filan değildir sadece deniz ticaretini hakimiyetleri altına almayı arzularlar. Hindistan yolunda (Sokatara Adasında, Hürmüz Boğazında) müstahkem kaleler kurarlar. Çılgınlar gibi yağma yapar, çarptıkları malları İberya'ya yollarlar. Ha bu arada civarda dolaşma hakkını yasaklar, çarklarına çomak sokabilecek gemicilere hiç acımazlar. Elinde "Cartas" (izin belgesi) olmayan teknelere el koyar, denizcileri forsa yaparlar. O dönemde Lizbon çok gelişir, tüm Avrupa'ya Hind işi pamuklular, biber baharat satar. Aniden zenginleşen köylüler dengesiz hareketler yapar Şair Luis de Camoens'e mevzu olurlar. Zaman zaman yerliler ayaklanır, Portekiz prangasından kurtulmaya çalışırlar. Mesela Ullal Kraliçesi Rani Abbakka bu iri yarı, kaba saba, sanattan anlamayan açgözlüleri kovmaya kalkar. Vasco'nun hempaları Hindistan yolunda daima Müslümanlarla karşılaşırlar. Çünkü Hindular denizcilikten hoşlanmaz, Brahmanlar sadece gemiciliğe değil ticarete de soğuk dururlar. Halbuki bir zamanlar sefalet içinde yaşayan paryalar Müslüman olunca kast sisteminin dibinden kurtulurlar. Bunlara Mappila denir, ki iyi kötü düze çıkarlar. Arap tacirler zaten itibarlıdırlar. Velev ki Hindu asilzadeleri onlara acıyarak baksalar da... İbni Batuta dahi Hinduların Müslüman zenginleri küçümsediklerini yazar. Ancak, Delhi'den başlayan feth ile vaziyet değişir, müminler ülkeyi hilallerle donatırlar. Haçlılar Hinduları ciddiye almaz, zira onlar sömürülmekten bizar olmazlar. Ama Müslümanlar hayatın içindedirler, direnirler, diklenirler, kül yutmazlar. Vasco "Prensler yengeçler gibidir, ebeveynlerini yer" diyen bir Hind vecizesinden medet umar. İç çekişmeleri, taht kavgalarını alevlendirir, babayı oğula kırdırırlar. Ne zaman ki Portekiz dononması Diu'yu merkez tutan Mısır Memlûk filosunu da yener, önlerinde mani kalmaz. Artık Malaka, Seylan ve Maldiv'in zenginlikleri Avrupa'ya akar. İşleri İslamla Portekiz komutanlarından Albuquerque Habeş Hristiyanlarının tavsiyelerine uyar, taş kırıcılardan müteşekkil bir orduyla Ak Dağ'ı delmeye kalkar. Güya Nil'i denize akıtacak bütün Mısır'ı kurutacaktır. Sonra Aden'den girip Hicaz'a el atacaktır. Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) nurlu naaşını çalacak, Müslümanları avucuna alacaktır. Ne hinlik, bu kadarını şeytan bile göze alamaz. Hasılı Hindistan 450 yıl boyunca Portekiz kolonisi kalır, ardından İngilizler gelir, ülkenin suyunu sıkarlar. Peki bu arada dedelerimiz ne yapar? Devir II. Bayezid devridir. Şii dailer Anadolu'yu karıştırmıştırlar. Yukarıda zikrolunan gelişmeler Safevilerin umurunda değildir, işi gücü bırakır, İstanbul ile uğraşırlar. Propagandalara kanan bazı Türkmen obaları Tahran'ın yanında dururlar. İsyanlar, baskınlar, huzursuzluklar... Şah İsmail kolay lokma değildir, kaldı ki Memluklar ve Akkoyunlular da ayrı baş tutarlar. Yavuz Selim önemli ve gerekli bir iş yapar, zor olur ama İslam âleminde birliği sağlar. Sağlar ama Bade harab el Basra... Portekiz Hindistan'ı, İspanyol Amerika'yı kapattıktan sonra. Halbuki Müslümanlar kol kola girseler, omuz omuza dursalar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.