Öyle her acının itibar gördüğünü sanmayın. Acının bile itibarlısı itibarsızı var yani. Sadece acının mı? “Şiddet”in bile itibarlısı itibarsızı var...
İnsanlar acıyı, yaşayanla bir duygudaşlık kuramıyorsa o acı maalesef hissedilemiyor. Hatta umurunda bile olmayabiliyor, diğer tarafın. Hatta şiddet! Bir yerde yaşanan bir şiddet olayı da öyle… İnsanlar o şiddeti kendi sıkıntılarının da sebebi olarak görmüyorlarsa itibar etmiyorlar. O şiddetin durmasıyla ilgili bir çaba da göstermiyorlar dolayısıyla.
İnanç farklılıklarının, ırk taassuplarının, menfaatperestliklerin derinleştirdiği hatta köprüsüzleştirdiği bir zeminde, başkalarının acılarına çare olmak bir yana “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla, sevinenler bile azımsanacak gibi değil.
Teröristin bile “iyi ve kötü” olarak değerlendirildiği ya da “senin teröristin benim teröristim” olarak sahiplenildiği “komik ötesi” tablolara şahit oluyoruz.
Son Ankara patlamasında PYD’yi terör örgütü olarak görmeyen ABD kınama mesajı yayınladı. Bu kınamanın riyakârlığı bir yana, öncekilerden fark “kınıyoruz” ile “şiddetle kınıyoruz” arasındaki kadardır.
Bugün âdeta elde tutulamayan bir “sıcak patates” konumunda olan Suriye bu riyakârlıklar sebebiyle kimlerin elini yakmadı ki… Bu riyakâr tutumlar bu şekilde yaşanmaya devam ettiği sürece de yakmaya devam edecek gibi görünüyor.
Acıyı hissetmeyenler sadece dışarıda olanlar değil elbette… Kendi ülkemizde de başkasının acılarında kendini bulamayan gafiller var. Bu ülkede yaşanan acıları hissedemedikleri için teröre âdeta teşne olanlar var.
Bu teşnelik, sayıları az da olsa neredeyse toplumun her kesiminden de destek buluyor. Kendilerince örgütlü bir koalisyon oluşturarak iktidarı zora sokmak derdindeler. “Toplumun her kesiminden destek var” demek ve dünyada da kendilerine destekçiler bulmak için bunu da zorluyorlar.
Kaldı ki zorlamalarına gerek de yok zaten. Belki de dışarıdaki akıl hocalarının buyruklarını uyguluyorlar; onlar “siz bu minvalde ilerleyin; zaten dünya basını bizim elimizde, gerekli yaygarayı koparmak bizim işimiz” diyorlardır.
Bir iktidarı ya da bir devleti yıpratmak sadece silahlı unsurlarla mümkün değildir; meşru hiç değildir çünkü. Bugün taşeron konumunda olanlar da mutlaka bunun farkındalar. Elie Wiesel, "Nazi Almanyası’ndaki ölüm fabrikalarının filozoflarla psikologların, bilim adamlarıyla mühendisler, hukukçular ve aristokratların, sanatseverler ile katiller ve sadistlerin güçlerini birleştirmeleri sayesinde mümkün hâle gelmiştir” der.
O sebeple bugün de ülkemizdeki terör destekçilerinin farklı kesimlerden gelmesine kimse şaşırmamalı. Millî olma vasfını yitirmiş bir muhalifin yapacağı ittifak, “şaşırtıcı derecede ihanet” barındırabilir.
Akıl, vicdan ve adalet üzere olan bir yurttaşlık, hepimiz için kurtarıcı olacaktır; inancım budur...