Minyatür savaşlar ve yeni kabilecilik

A -
A +
Dünyada yaşanan kapital merkezli küreselleşme sürecinin sonrasında, öyle görünüyor ki uluslar artık kendilerinin “yok olma” tehlikelerinden daha fazla endişeliler.
Bu endişenin kaynağı aslında ulusları ve onlara ait olanları tamamen belirsizleştirerek, kendisine ait tekdüzeliği dayatan kapitalizmdir. Bu tehlikeyi fark eden milletler, bu süreçten geriye dönerken de ciddi bedeller ödüyorlar.
Neticede kendi kültürüne, özüne dönmek isteyen ya da elinden alınmış hürriyetinin farkına varan toplumlar, kendi dengelerini bulmaya çalışırken de yine kendilerini birçok çatışmanın içinde buldular.
Bugün Orta Doğu, Alman yazar Hans Magnus Enzesberger’in de ifade ettiği gibi âdeta teşkilatlanmamış gruplar eliyle “moleküler savaş”lara itilmiş durumda.
Yine neredeyse toplumlar, Joseph S. N.'nin ifade ettiği gibi “yeni kabilecilik” anlayışı etrafında bir hareket sergilemekteler. Gruplar, kendisini oluşturan en alt inanç ya da etnik aidiyetlere kadar küçülme eğilimi gösteriyor.
Bu, elbette bir yandan kapitalizmin belirsizleştirdiği, kimlik ve aidiyetleri tehdit eden alandan kurtulmanın bir çabası gibi görünse de, bir diğer sebebi de yine farklı ama bir başka küresel aktör eliyle, başka bir kazanca dönüştürülmenin sancılarını içinde taşıyor.
Yani küresel aktörler dünyayı tektipleştirirken farklı spekülasyonlarla, onu parçalarken de daha farklı spekülasyonlarla sömürüyorlar. Bu noktada ne yazık ki sömürülen guruplar, “edilgen” bir konumda gibi görünüyorlar. Kendi kararlarını almaktan aciz konumda görünmek, itiraz edilen en önemli nokta gibi görünse de bu, gerçeği değiştirmeye maalesef tam olarak yetemiyor. Bugün İslâm coğrafyasından yükselen itirazların önemli bölümü maalesef yine sadece itiraz mertebesindedir. Hâlâ bir birlik ve yeterli güç oluşamamıştır. İbre hâlâ bölmek isteyenlerden yana görünüyor.
Bugün, İslâm coğrafyasının omuzlarında âdeta bir vebal gibi duran şey, kendi inancının emrettiği yerde durmaktır. Bu anlamda önemli bir tarihsel yol ayırımındayız. Ya Peygamberimizin Medine Sözleşmesinde, Veda Hutbesinde ifade ettiği kuşatan, çatıştırmayan, müttefik kılan inanç ve değerleri hâkim kılmayı başarıp izzete ereceğiz ya da F. Fukuyama’nın, “Tarihin sonu mu?” tezindeki kadar derin çatışmalarla, gerçekten yok olacağız. 
Bugünkü çatışmalarla bakıldığında maalesef bir adım önde gibi duran Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi ise bir başka çıkmazımız olma yoldu…
Bir molekülün bütünün içindeki fonksiyonunu göremez de tek başına güç atfedersek bir “hiç” olacağını unutmayalım. Farklılıkların varlığını inkâr etmeden ama asıl gücün de “birlikte olmak” olduğu hayata hâkim kılmak zorundayız.
Birbirine kızgın ya da dağınık hâldeki milyarlar, sadece sayı olarak kalır. Netice ise sadece şudur: O, sayıların organize olarak ürettiği bir “bir milyar” değil, sadece bir milyar tane birdir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.