Modern Hayat: Eğreti, güvensiz, kısa...

A -
A +

 
Bugün çocuk, kadın, yaşlı demeden onların hayatına kastedebilen “aklın” nasıl çalıştığını ve onu hangi seküler hazların güttüğünü iyi bilmek gerekir.
İnsanlığı kasıp kavuran ve en başta kendisinin de bir “insan” olduğu gerçeğinden kopmuş, merhamet kapısını çoktan kapatmış bu akıl, hem bireysel hem de kolektif bir zulüm makinesine dönüşmüş durumda.
Seküler akıl, merhamet kapısını kapattığı için metafizik âlemle ilgili derinliğini de yitirmiş, ilim ile itikadı ayırdığı için ise sadece kendi rasyosuna indirgenerek, erdemle ilgili olanlarla ilişkisini de kapatmıştır.
Bu sebeplerle erdemli ve uzun süreli hazlarla olan bağı da kopmuştur. Fransız toplumbilimci Bourdieu “Eğretilik bugün her yerdedir” derken aslında bu seküler aklın derinleşememesine çok manidar bir gönderme yapıyor.
Yine Bourdieu’ya dayanarak Batı’nın neden doyumsuz olduğunu, belli ama önemli oranda anlayabiliriz… O, Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere gibi moderniteyi temsil eden ülkelerin hepsinin aynı açmazda yani “güvensizlik” kıskacına saplanıp kaldığını ifade eder.
İşte Batı, bu gelecek endişesi ve güvensizlik duygusunu giderilmek için de dünyayı kendi “güvenli geleceği” adına dizayn etmeye çalışıyor. Bu dizaynın anlayışı içerisinde geleceği ve elbette başta enerji kaynakları olmak üzere kıymet ifade eden her şeyi, vahşi bir egosantrizmle kendisi için ipotek ediyor…
Bu öylesine bir vahşi duygu ki, âdeta ruhsuz bir yok edici gibi. Yakıp yıkarken ne bir feryadı işitiyor, ne de gördükleri onun vicdanını sızlatıyor. Göz pınarları kurumuş, vicdanı çoraklaşmış bu yok edici anlayış, eğer erdemliler tarafından durdurulamaz ise anlık ve çabuk soğuyan zevk anlayışıyla bir gün mutlaka kendi kendisini de yiyip bitirecek…
Seneca şöyle diyor; “esriklik (sarhoş) veren hazlar, erdemin verdiği hazların tam aksine en yüksek sıcaklık anına ulaştığında soğuma da başlar...” O, en çabuk gerçekleşen hazzın yine en çabuk yok olan haz olduğunu vurgularken, manevi olanın uzun ve erdemli bir hayata zemin oluşturacağını ifade eder.
İşte bugünlerde konuştuğumuz Kayseri’deki üvey anne vahşetinde yaşananlar, bahsetmeye çalıştığımız eğretiliğin, güvensizliğin, kısalığın bireysel bir yansımasına işaret ederken; Suriye, Yemen, Filistin gibi ülkelerde yaşananlar da toplumsal boyutuna delalet eder…
Sonuç olarak, insanlık yeniden tarihte güçlü zeminler yakalamış inanç ve erdemle kök salmış, düşünceyle derinleşmiş erdemli olana geri dönmek, itikatla ilim arasında yeniden bağ kurmak ve manevi hazlarla da ömrünün niteliğini artırmak zorundadır.
Aklın tek başına ürettiği sitemler, ötesine ait bir perspektif sunamadığı ve güven veremediği için endişe pompalıyorlar. Oysa manevi ve erdemli olan bu âlem için hep umut vadediyor; ötesi içinse cennet…
Ve haykırıyor o inanç!
Acele yok, sabır var.
Eğretilik yok, derinlik var.
Endişe yok, güven var.
Son yok, sonsuzluk var… 
O hâlde, mazlumlar için cennet yaşasın, zalimler için yaşasın cehennem!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.