Neden müsteşrikler var ama müstağrikler yok...

A -
A +
Öncelikle gözüme ilk çarpan ilginçliği ifade etmeden geçemedim. Bilgisayarınızda "müsteşrik" yazdığınızda onu bir kavram olarak tanıyor fakat "müstağrik" yazdığınızda tanımayıp altını kırmızı çizgiyle belirliyor.
Bu aslında bir gerçeği de vurguluyor bana göre. "Neden müsteşrikler var da müstağrikler yok?" sorusunun da net bir cevabı oluyor; kanaat-i acizaneme göre. Batı'nın sömürmek için bir "Kurgu Doğu"ya ihtiyacı vardı ama Doğu'nun böyle bir emeli olmadığından bir "Kurgu Batı"ya hiç ihtiyacı olmadı.
Batı, netice itibariyle bir sömürü hedefini "mantıklı bir kurgu"yla sunmalıydı. Bir gerçeği de hatırlatmakta fayda var: "Kurgu mutlaka mantıklı olmak zorundadır." Tıpkı bir film ya da roman gibi; ama gerçek öğle değil. O, içerisinde tüm riskleri barındırır; bu riskler ve ani gelişmeleriyle, mantığı zorlayan yanlarıyla, tahmin edilemezleriyle insanı yanıltmaya ve mantığını aciz bırakmaya devam eder.
Fakat Batı'nın bu kurgusu, kurguyu saptıran gerçeklere rağmen neticeleri itibariyle önemli başarılar elde etmemiş de değildir. Bu kurguya önce Batı'nın inanması elbette önemlidir; fakat bu önem, Doğu'nun da inancı olmadan yani bu kurguda oyuncu olacaklar da inandırılmadan hiçbir şekilde başarılı olamazlardı. Bu inanmışlık olmasaydı Batı'yı "Batı" yapan zenginliğin yüzde altmış kaynağı Doğu'nun elinden alınanlar olamazdı.
Öyle görünüyor ki bu senaryonun yazarları oyuncularından da son derece memnunlar. Senaristlerine karşı çok daha mülayimken inançdaşlarına karşı "öldürme ve zulüm" rollerini şaşırtıcı derecede vahşetle oynuyorlar. Aksi halde Batı'nın bu art niyetini yeteri kadar algılayamayan Doğu'nun bu malum müsâ(it)leri "Hakikat gibi idrak ettikleri şeylerin, gerçek neticeleri"yle kendi insanlarını ve ülkelerini karşı karşıya bırakmazlardı.
"Doğru" olarak algılanan bu yanlış ama "mantıklı kurgu"ların ürettiği sonuçlar, gerçek insan bedenini öldürüyor ve yarasını kanatıyor. Yani bu kurguda ölenler, bir film platosunun sahnesinde, çekimler bittikten sonra tekrar ayağa kalkanlar gibi değiller. Daha hayata dair hiçbir fikir beyan edemeden, hatta kendi varlıklarının gerçek anlamını dahi hissedemeden ölen ve mutlaka bir melek gibi cennette uçan bebekler de öyle...
Ne kadar yazık değil mi? A. Tofler'a kulak verememek. O ne diyordu:
"Eğer tarihi öğrenmezsek onu tekrar tekrar yaşamak zorunda kalırız; doğru! Ama geleceği değiştirmezsek ona katlanmak zorunda kalacağız ki, bu daha da kötü!"
Peki, bu sorgulamadan öldürmeye devam eden bu kurgunun oyuncusu piyonlar, ne zaman uyanacaklar?
Dilerim, zulmettikleri bir masumun, bir günahsız sabinin "Âh!"ı onları savurmadan uyanmış olurlar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.