Orantısız adalet yoksa orantısız zulüm vardır

A -
A +
Bugünlerde tartıştığımız en temel meselelerden biri İç Güvenlik Paketi. İktidar 6-7 Ekim olayları gibi bazı somut mevzular üzerinden hareket ederek yeni bir güvenlik zemini oluşturmaya çalışıyor.
Peki, Meclis'te bulunan muhalefet partileri neden bu kadar hararetle buna karşı çıkıyorlar? Bunun cevabını gerçek anlamda ortaya koymak durumundalar. Ya da en azından "Ne olmalı?" meselesini daha belirgin bir biçimde ifade etmeliler. "Hiç olmasın" demek en azından yakın zamanda geride bıraktığımız hadiseler üzerinden bakıldığında, hiçbir ibret alınmadığını ifade eder.
Cezaların caydırmazlığı bu ülkede birilerine suç işleme cesareti vermemeli. Elbette polisin kanunlar çerçevesinde ve objektif davranması gerektiğine de inanan biriyim. Nihayetinde de polis, devletin tarafında duran birisi olarak "varsa" yanlış yaptıklarının hesabını vermelidir ve verir.
Fakat ben Paket karşısında bu denli yaygara koparanlara şu soruyu sormak isterim. Bugünkü şartlarda daha rahat sorgulanabilecek olan polisten ve onun çalışma alanını yeniden tanzim eden yasadan bu denli çekinirken, sokakları kana bulayan ve kontrolden çıkmış kalabalıklardan neden çekinmiyorlar? Onlara dair güvenceleri nedir? Bana göre bunu da bir önceki soruda olduğu gibi çok ikna edici bir zeminde izah etmek zorundalar.
Karşı çıkanlar, "Paket'in aşırılıkları var" diyorlarsa bu bir derece anlaşılabilir bir durumdur. Fakat aksi hal bana göre şuna çıkar. Bu kişilerin son dönemlerde, şiddetin her türünden dolayı yaşanan acılara üzülme hakları da olmayacaktır. Çünkü adaletin gücü zulme karşı "orantısız" olmalı ki onunla başa çıkabilsin. Aksi durumda nelerin yaşandığını hepimiz gördük/görüyoruz.
Eğer tedbirler iyi alınmazsa insanlar sokağa döküldüğünde nelerin olabileceğini, bu Paket'e karşı çıkanlar da aslında çok iyi biliyorlar. Ahmet Ağaoğlu'nun; iyi koordine olamamış, birbirinden kopuk yüzbinlerce insan için söylediği şu ifadeyle kendilerine bir hatırlatma yapmakta fayda görüyorum: "İşte yüz bin başlı kalabalığın ne kadar korkunç bir varlık olduğunu, ben ilk kere burada gördüm. Onun muhabbeti de, husumeti de bir beladır."
O bu sözleri İzmir'de Fethi Okyar'ı karşılamaya gelen kalabalıklar için söylemişti. Şahit oldukları ona kontrolsüz bir kalabalığın sevgisinden bile korkulması gerektiğini öğretti ve söyletti. O zaman "öfke" ile dolu kontrolsüz kalabalığın neler yapabileceğini tahmin etmekte zor olmasa gerek.
Yasalar kötüyü, zulmü engellemek için vardır; yasayı uygulayanlar da hakeza. Yasalar yapılırken olabilecek en küçük ihtimaller bile hesaba katılmak zorundadır. Bu yapılmadığında şunun iyi bilinmesi gerekir. O küçük ihmalin yapıldığı yerde büyük bir değere sahip insanın hayatı vardır.
Küçük ihtimalleri göz adı edenler o ihmallerden doğacak zarardan dolayı kendilerini ayrıcalıklı sayamazlar. Bu çok büyük bir gaflet olur.
Yazıyı sonuçlandırırken Foucault'un şu ifadeleriyle sonlandırmak istedim: "Güç akışkan ve devinimseldir."
Kontrol edilemeyen terörün ve zalimin elindeki gücün akışkanlığının ve devinimselliğinin neler yapabileceği ise tefekkür meselemiz olsun...
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.