Bekir Ağa çok daha adil idi!

A -
A +

Avrupa ve Amerika hapishanelerinin acımasızlığını, hep duyardık. Irak'ta olan gibi skandalları ise hayal bile edemezdik. Slobodan Miloşeviç'i savaş suçlusu olarak yargılayan uluslararası mahkemeler, neden sus pus oluverdiler! Ben bugün sizlere, bir Osmanlı emniyet müdürü ve aynı zamanda cezaevi müdürü olan Bekir Ağadan bahsedeceğim... Bekir Ağa 1817'de Aydın'da doğdu. O zamanki asker toplama usulüne göre; her ilin askerlik çağı gelen gençleri, ikişerli sıra halinde şehrin en işlek caddesinden tören geçişi götürülürdü. 1837'de Aydın'dan asker toplanırken, delikanlı Bekir böyle bir götürülmeyi onuruna yediremez, sırf bundan kaçmak için dağa çıkar. Birkaç sene dağda yaşar. Annesinin hakkımı helal etmem yalvarmalarına dayanamaz, dört sene sonra dağdan iner. Kurtuluş yok; asker olacak... Askerlik şubesine el altından haber gönderir. "Ben kafileye burada katılmayıp, kendi imkânlarımla gidip İstanbul'da asker olacağım." Şube zaten kaçak olan Bekir'e peki haberi gönderir... İstanbul'da katıldığı kıtasında, çok iyi bir uyum gösterir. O sırada 1853-1856 Osmanlının Ruslarla Kırım Harbi çıkar. Tuna boylarındaki savaşlarda büyük yararlıkları görülen Bekir, subay sınıfına geçirilir. Her başarıda yükselerek Kolağası yani Yüzbaşı olur. Savaştan sonraki zamanlarda 1870'te, İstanbul'a Rus Grandükü gelecektir. Onun için merasim bölüğü kurulacak. Bu görev Binbaşı yapılan Bekir'e verilir. Kurduğu bölük İstanbul sokaklarını sarsar. Sultan Abdülaziz Han zamanıdır. Bugünkü İstanbul Ünversitesinin bulunduğu yerde Seraskerlik yani MSB'lığı vardır. Bahçenin bir köşesine de Merkez Komutanlığı ve ceza evi binası yapılır ve başına Bekir Ağa getirilir. Bekir Ağa Devlet protokolünden hiç hoşlanmaz. Onun için işi, her şeyidir. O, salon adamı değildir. Artık İstanbul'da halk huzur içindedir. Hiçbir zabıta vakası olmuyor. Hapse düşenler de, kısa sürede tam ıslah ile tahliye olmaktadır. 1886'da yine bir protokol hatasından kafası bozulur ve emekliliğini ister. Artık Kaymakam yani Yarbaydır. Buna Padişah karar verecektir. İkinci Abdülhamid'e arz edilir. Padişah; "Ben onu tam maaşla evine gönderiyorum. Ancak emekli olduğunu 'haşarat takımı' bilmemeli. Haftada bir gün Ceza evine bir uğrayıp, onlara kendini göstersin" der. 'Haşarat takımı' kanun tanımazlardır... Bekir Ağa 1887'de ağır hastalanır. İstanbul'da ne kadar Bekir Ağa Bölüğüne girip-çıkmış sabıkalı varsa, hepsi evine doluşup helallik almak için yarışırlar. Uzun kuyruklar oluşur. 1909'daki siyasi olaylarda, Bekir Ağa Bölüğü denilen bu yer, İttihatçıların siyasi rakiplerini bertaraf ettiği yer olur. Buraya giren ölmezse sakat çıkardı. Zira ceza evi müdürü artık Bekir Ağa değil, politize bir zavallı idi... *** Bugünlerde, Irak'taki ceza evlerinde yaşananların resimlerine bakmaya terbiyemiz izin vermiyor. Batının barbar dediği Türklerin bir Bekir Ağaları var. Elektrik, çıplak dayak ve sair işkenceler, bizi insanlığımızdan utandırıyor. Hani BM? Hani İnsan hakları savuncuları? Türkiye'deki ceza evlerine müfettiş edasıyla kontrole gelenler, siyasi davaları takibe gelip, Türk yargısına burnunu sokmaya çalışanlar, neredesiniz? Hangi deliğe kaçtınız? Eğer adil iseniz, Irak'taki İngiliz ve ABD hapishanelerine başvurursunuz. Teftiş edersiniz. Hapse düşen insan çaresizdir. Bunlara işkence yapmak insana şeref vermez!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.