Geri kalmışlıkla ‘Bürokrasi'nin ilişkisi

A -
A +

Bütün ömrüm boyunca; okul hayatım, devlet hizmetinde geçen 27 sene ve sonrasındaki 20 sene, yani bu güne kadar hep Türkiye'nin geri kalmışlığını okudum, dinledim. Bunları duymak kişisel güvenimi zaafa uğrattı. Artık Türkiye hep geri kalmış ve kalacak duygularına teslim oldum. Türkiye aslında insan ve yer altı, yer üstü kaynakları yönünden bölgesinde ve hatta dünyada önde gelen bir ülkedir. Türkiye'nin bu güzelliklerini çekemeyenler bazı yollarla milletimi kötümserliğe itmekteler. Gençliğe ümit vermeye ve onları geleceğe güzel baktırmaya mecburuz. Benim uğraştığım şeyler tarihi konu ve olaylardır. Tarihte Osmanlı devleti yüzlerce sene, dünyanın ilim, fen, teknik ve askerlikte bir süper gücüdür. Bugün, bu kadar gerilerde isek, bunu ciddi olarak bir incelemeliyiz. 1839'da Tanzimat Fermanının dünyaya deklarasyonu ile, Osmanlı padişahlarının devletteki Mutlakiyeti, Meşrutiyete dönüştürülmüştür. Her şeyin kararı padişahın iki dudağı arasında olmaktan çıkarılmıştır. Artık Avrupa gibi olacaktık. Halen de 170 senedir bir türlü olamadık. Avrupa bürokrasiyi yenmiş ve kökünü kurutmuştur. Bizde ise bürokrasi, devlet otoritesinin vatandaşa hissettirildiği en önemli silahtır. Bir evrakın altına kırk imza almadan, bir türlü tekemmül ettiremiyoruz, tamamlıyamıyoruz. Tarihten çarpıcı bir örnek: Sene 1859. Tanzimatın İngiliz destekli mimarı Mustafa Reşit Paşanın oğlu Ali Galip bey, paşa olmuş ve Paris'e Osmanlı elçisi olarak atanmıştır. Orada Fransa ile Osmanlı devlet işlerinin işleyişinin bir kıyaslamasını yapma fırsatı bulur ve kendince hükümete bir layiha hazırlar. İstanbul'a gelerek zamanın Sadrazamı Mütercim Rüşdi Paşayı ziyaret eder ve geri kalmamızın önündeki engel kırtasiyeciliğin yani bürokrasinin yıkılmasını ve bunun planını arz eder. Sadrazam genç paşayı oturtur ve ona; "Paşa hazretleri zatınıza bir top arabası ağaçları hikayesi anlatayım" der ve anlatmaya başlar. "Efendim birinci seraskerliğim sırasında Tophane'yi ziyaretimde, bana top arabalarının ağaç ihtiyacı söylendi. Hemen Bab-ı Aliye yani hükümete yazdım. Bir zaman sonra seraskerlikten sadrazamlığa verildim. Aklıma top araba ağaçları geldi. Evrakı başbakanlıkta arattım. Benim ilk yazdığım tezkere, oraya buraya havale ile büyük bir tomar olmuş. Acele kaydıyla maliye nezaretine gönderdim. Oradan bahriyeye, tekrar maliyeye, tekrar Bab-ı Aliye dolaşarak bizim tomar gürbüzleşmişti.. Tophane ise ağaçlar için feryatta. O sırada sadrazamlıktan azledildim. Üç sene sonra yine seraskerliğe atandım. Tam ben ağaçları unutmuştum ki, önüme iki bohçaya sığacak kadar büyümüş ağaçlar yazı külliyesi geldi. Dört sene yedi aylık bir hikaye. Yazılanları tek tek inceledim. Bizim top araba ağaçları unutulmuş, konu Maliye ile Orman ve Maadin vekaletleri arasında Eşcar-ı gayri müsmirenin kat'i yani faydasız ağaçların kesilebilmesi davasına dönüşmüştü. Odamda yanmakta olan sobanın kapağını açtım. Bu dev evrak tomarını zorla sokup yaktım. Aradan seneler geçti. Şu ana kadar hiçbir yazı ve sözle bu evrak ilgillerce araştırılmadı. "Ey paşa hazretleri şimdi siz, Devlet-i Aliyedeki evrak-ı perişanın akıbetinden, geliniz de ümitvar olunuz." Ne dersiniz? Şu anda da nice Eşcar-ı Gayri müsmire evrakı, bürokrasimizin çark dişlileri arasında can vermekte olabilir mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.