19 Şubat 2001 günü MGK'da yaşananların ardından...

A -
A +

Sayın Cumhurbaşkanının, sözcüsü aracılığı ile 22 Şubat 2001 günü yaptığı açıklamada MGK'da yaşananların ve konuşulanların unutulması ve gündemde tutulmaması önerisine ben de katılıyorum. Ne var ki, 19 Şubat 2001 tarihli MGK toplantısında yaşananların ve konuşulanların bir kere daha yaşanmaması için, Parlamanter rejimin ve Anayasanın gereği olarak ilgili taraflarca dikkat edilmesi zorunlu olan bazı hususlar da vardır. İşte bu haftaki yazımda, bunlara kısaca değinmek istiyorum. Anayasa m.8'e göre yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, ancak Anayasa ve Kanunlara uygun olarak kullanılacağına ve yerine getirilebileceğine göre, Sayın Cumhurbaşkanının, devletin milli güvenlik siyasetinden sorumlu olan ve gündemi daha önce saptanmış bulunan MGK toplantısında, başkanlık yetkilerini aşarak, Başbakan ile olan görüş ayrılığını, fevrî bir şekilde gündeme getirmesi ve yürütmenin diğer kanadını oluşturan hükümeti yargıya müdahale ve yolsuzlukların üzerine gitmemek ile ve hatta üzerine gidilmesini önlemekle suçlaması, Cumhurbaşkanının, Anayasa'nın 104. maddesine göre, Türk Milletinin birliğini temsil etmek anayasanın uygulunmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek görev ve gereği ile hiçbir şekilde bağdaşmaz. Kaldı ki 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanının yetkilerini arttırmış olsa bile, bugün Türkiye'de yürürlükte bulunan sistemin yine de bir "Parlamenter Rejim" olduğuna kuşku yoktur. Öyle olunca da, Anayasa Hukuku ders kitaplarında bile yazılı olduğu şekilde, bu rejimin, yani Parlamanter rejimin, Devlet Başkanı ile Parlamento veya Parlamento çoğunluğunun desteğine sahip kabine arasında bir uyuşmazlık söz konusu olmamalıdır. Zira Parlamentonun seçtiği Cumhurbaşkanının, Anayasamızın 105. maddesinde de yer alan, siyasal açıdan sorumsuzluğu Parlamenter Rejimin esasını oluşturur. Devlet Başkanı ile Parlamento veya Parlamentonun desteğine sahip hükümet arasında bir uyuşmazlık olduğu zaman, bu uyuşmazlık, ister istemez yürütmenin bu iki kanadı arasında bir sürtüşmeye yol açar ve rejim de Parlamenter bir rejim olmaktan çıkar. Diğer taraftan Anayasamızın 108. maddesi ile, Türk Siyasi ve İdari hayatına eklenen "Devlet Denetleme Kurulu" ile ve idarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin sağlanması amacı ile Cumhurbaşkanına her türlü inceleme, araştırma ve denetleme yapmak yetkisi tanındığına göre, Cumhurbaşkanının bazı Kamu Bankalarını denetleme girişimini Hükümetin "Denetimin denetimi olmaz" sözleri ile karşılayarak, yürütmenin iki kanadı arasında esasen mevcut bulunan gerginliği arttırmasını da, Anayasanın sarahati karşısında, onaylamak mümkün değildir. Zira doğrusu istenirse, soruşturma yetkisi olmasa bile Devlet Denetleme Kurulu'nun inceleme, araştırma ve denetleme yetkileri bugün Türkiye'de yaşanan birçok yolsuzluk, vurgun ve savurganlığın önlenmesinde çok etkili rol oynayabilir bugüne kadar yeterince çalıştırılmayan bu mekanizmanın, Sayın Sezer tarafından harekete geçirilmesini çok yerinde ve yararlı buluyor ve devamını diliyorum. Bu suretle Cumhurbaşkanı, hükümetin başlattığı ve özellikle İçişleri Bakanı Tantan'ın başarı ile yürüttüğü yolsuzlukla mücadele konusunda önemli destek sağlamış olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.