27 Mayıs Müdahalesi ve 1961 Anayasası

A -
A +

Mayıs ayı içinde 27 Mayıs 1960 Müdahalesinin ve 1961 Anayasasının Kurucu Meclis tarafından kabulünün 45 ve 46. yıl dönümlerini geride bırakırken, 9 Temmuz günü ise 1961 Anayasasının halk oyuna sunularak %61.5 oyu ile onaylandığını biliyoruz. 27 yıllık CHP iktidarının Anayasaya aykırı 'Anti-Demokratik' kanunlarını ortadan kaldırmak ve ülkede çok partili demokrasiyi gerçekleştirmek vaadi ile, 14 Mayıs 1950'de, aralarında bu satırların yazarı da bulunmak üzere seçmen çoğunluğunun oyunu alıp iktidara gelen DP, kısa süre sonra bir taraftan Anayasaya aykırı yeni kanunlar çıkarmağa devam ederken, diğer taraftan memleket sorunlarının normal bir parlamenter iklim içinde gerçekleşmesi ve hatta tartışılması imkanlarını kapadığı için, ülkenin tansiyonu çok yükselmiş ve bazı kişilere 27 Mayıs Hareketini tasarlayıp yapma ortamı oluşturulmuştur. Öteden beri paylaştığım kanaate göre, bir Askerî Müdahalenin nedenleri ve yapılan harekat ne kadar kolay olursa olsun, ülke bünyesinde meydana getirdiği sarsıntılar uzun süre devam etmekte, bu ise birçok yeni sorunlar doğurmaktadır. Bu anlamda olmak üzere 'Kant: İhtilallerin en büyük başarıları, en küçük sakıncalarını dahi gideremez' demiştir. Nitekim 'Milli Birlik Komitesinin, Orduda ve Üniversitede yapılan tasfiyelerdeki haksızlıklar ve DP iktidarı mensuplarının yargılanmasındaki birçok yanlışlığının yanında ve ona ek olarak en büyük hatası Yassıada'da hüküm giyen dönemin Başbakanı Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın da idam hükümlerini hafifletemeyerek, basında, 'Ak Devrim' olarak adlandırılan bir müdahalenin kana bulanmasını önleyememesi olmuştur. Bununla birlikte 27 Mayıs Hareketinin, bana göre olumlu ve önemli sonucu 1961 Anayasasıdır. Bu Anayasa özgürlük ve demokrasiyi kurumlaştırmakta, 1924 Anayasasının klasik hak ve özgürlükleri yanında 'İkinci Kuşak' adı verilen ve toplumlarda hızla artan eşitsizlik ve yoksullukları azaltmayı amaçlayan, sendika, grev, toplu sözleşme gibi sosyal haklara yer vermesidir. Devrimlerin ve laikliğin geleceği konusunda tedirginlik yaşandığı için 1961 Anayasası laiklik ve devrimlerin korunmasına özel bir yer vermiştir. 1961 Anayasası 'Sosyal Devlet' yanında 'Hukuk Devleti'ni gerçekleştirmek için de özellikle yargı bağımsızlığı, Anayasa Mahkemesi ile etkili bir Anayasa Yargısı ve İdari Yargıya önem ve yer verirken, 1924 Anayasasından farklı olarak 'Çoğunlukçu' değil 'Çoğulcu' demokrasi anlayışına yer vererek, sivil toplum örgütlerinin, baskı gruplarının ve kamuoyunun siyasal iktidarı etkileyen 'Katılımcı' bir demokrasi anlayışının temsilcisi olmuştur. 1961 Anayasası tamamen kusursuz ve eksiksiz mi idi? Muhakkak ki hayır. Fakat bütün eksikliklerine rağmen, bu Anayasanın memleketimizde 'Hukuk Devleti' ile 'Sosyal Devlet' gereğini ilk defa olarak getirmeyi başardığı da inkâr edilemez. Bu nedenle, '27 Mayıs' yıl dönümlerinde 1961 Anayasasının sağladığı kazanımlara ağırlık verilmek gerekir. Nitekim 1989'da, 200. yıl dönümü kutlanan 1789 Fransız Devrimin, 'Aydınlık Çağı'nın idealizminden başlayarak, özgürlük ve eşitlik vaat ederken, kısa zamanda kanlı diktatörlüğe dönüştüğünü kim inkâr edebilir? İhtilalin, Konsüllük, İki İmparatorluk, İki Kralcı Restorasyon ve beş Cumhuriyetten geçtiğini 'Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik' gibi sihirli sloganlarla başlayan, daha sonra ise, şiddet imajları sergileyen bir sele dönüştüğünü biliyoruz. Ne var ki, Fransa'da 200. yıl kutlamaları düzenleyen hükümetin stratejisi devrimi, Eşitlik, Özgürlük ve Ulusal Egemenlik İdeallerine dayanan 1789 İnsan ve Yurttaş Bildirisine dayandırmak olmuş, '200. Yıl Komisyonu 'Başkanı Jean-Noel Jeanney bu anlamda olmak üzere, 'Ödevimiz giyotini kutlamak değil, İhtilal'in önemli yönlerini vurgulamaktır' demiştir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.