Bundan bir süre önce Türkiye'ye gelen Clinton dönemindeki Dışişlerinin 'iki numarası' Talbott'un "Türkiye'ye ilk kez 32 yıl önce gelmiş birisi olarak, anti-Amerikanizmin bugünkü düzeyi beni şaşkınlığa uğrattı. Bunun aşılması için herkese çok iş düşüyor" dediğini, diğer taraftan ABD'nin ünlü gazetelerinden 'The Wall Street Journal'da Robert Pollock imzasıyla yayımlanan ve Türkiye'de yükselen ABD karşıtlığının nedeni olarak 'Eski Solcu-Yeni İslamcı' ittifakı gösterip, çirkin bir üslup ve örtülü tehdit satırları içeren ve 'Avrupa'nın hasta adamı yeniden' başlığı taşıyıp, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığını eleştiren bir makalenin yayınlandığını medya haberlerinden hatırlıyoruz. Bunlara ek olarak, daha sonraki günlerde, Dış İlişkiler Konseyi (CFR)'nde konuşan ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon)un 3 numaralı yetkilisi Douglas Feith'in, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığına ilişkin bir soruyu cevaplandırıken, Türk-Amerikan ilişkilerinin sağlıklı şekilde sürmesi için Türk kamuoyunun da bu ilişkilerin değerine inanması, aksi takdirde 'Bu işin böyle gitmeyeceği' imasında bulunduğunu biliyoruz. Görülüyor ki başta Bush yönetimi olmak üzere, ABD kamuoyu, Bush yönetiminin İsrail taraftarı 'Neo-Con' ekibinin etkisinde kalarak, uyguladığı dış politikaya Türkiye'de sokaktaki adamın gösterdiği ve Türk medyasının genellikle paylaştığı tepkiyi, yanlış olarak 'Anti-Amerikanizm=Amerikan Karşıtlığı' şeklinde algılamaktadır. Oysa ABD'de 2004 Kasımında yapılan Başkanlık seçiminde Amerikan seçmeninin yarısına yakın bir bölümünün Bush'a değil onun dış politikasını eleştiren Kerry'ye oy verdiği ve bu seçimde AB üyelerinin çok büyük bir bölümünün Bush'un değil Kerry'nin seçilmesinden yana oldukları hatırlanırsa, Türkiye'nin de içinde yer aldığı Orta Doğu'daki politikasından dolayı Bush'u beğenip beğenmemek ve bu konudaki görüşlerini açıkça ortaya atmak hakkına Türklerin de sahip olduğunu kim inkâr edebilir? Türkiye, demokratik bir ülke olduğuna göre, Türk medyasının eleştirilerinden Türkiye Hükümetini sorumlu tutmak mümkün değildir. Eğer Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşından beri kuvvetli bağlarla bağlı bulunduğu ve bütün 'Soğuk Savaş' boyunca ABD'ye karşı ispatladığı dostluğuna önem veriliyorsa, ABD'nin Türkiye'deki insanların ve onun eğilimini ortaya koyan kamuoyunun eleştiri ve beklentilerini karşılıksız bırakmaması gerekir. Bu satırların yazarı, Bush yönetiminin Irak politikasında yaptığı yanlışları İkinci Başkanlık döneminde sürdürmeyeceği ümidiyle Bush'un yeniden seçilmesini arzulamış ve olumlu karşılamış, fakat sonunda dünyadaki ABD'nin birçok dostları gibi 'Hayal Kırıklığı'na uğramıştır. Şimdilik ve fazla ayrıntılara girmeden, Türkiye'deki sözde 'Amerikan Karşıtlığı'ndan şikayetçi olan Amerikan çevrelerine söyleyeceğim şudur: Eğer Türk kamuoyunda ABD'nin Irak ve Orta Doğu politikasına karşı giderek büyüyen ve demokratik rejimin doğal sonucu olarak medyaya akseden memnuniyetsizliğini bertaraf etmek istiyorsanız, öncelikle Kuzey Irak'taki PKK varlığına son vermeniz, içinde Türkiye'nin de yer aldığı bu bölgeye, sadece 'İsrail'in ve İsrail'i tutan lobilerin talep, beklenti ve çıkarları yönünden yaklaşma alışkanlığından kurtulmanız gerekir.' Zira, farklı ve eşit olmayan muamele; yalnız bu muameleye maruz kalan kişilerde değil, özellikle ve daha büyük boyutta, haksız ve eşitsiz muameleye uğradığına inanan ülkelerde olumsuz tepkiler ve duygular uyandırır. ..... Not: Irak savaşının çıkmasıyla, ABD ve AB ülkeleri arasında yaşanan gerginliği onarmak amacıyla, 4 günlük Avrupa gezisine çıkan başkan Bush'un, bu gezi esnasında takındığı uzlaşıcı tavrı ve kullandığı yumuşak üslubu ile, Orta Doğu politikası dolayısıyla oluşan olumsuz hava ve imajı dağıtmayı hedeflediğini düşünüyor, Bush'un bu tavrı ve üslup değişikliği samimi ise bundan hem batı ittifakının hem de dünya barışının kazançlı çıkacağına inanıyorum. İ.G.