2. görev döneminin, ilk 'Ülkenin Durumu' konuşmasını Kongre önünde yapan ABD Başkanı George W. Bush'un, Suudi Arabistan ve Mısır'a 'Demokrasi Çağrısı' yaparken İran ve Suriye yönetiminlerine ise teröre destek ve nükleer silahlanmak konusunda uyarı mesajı gönderdiğini, İran halkına da 'Siz özgürlük peşinde oldukça, Amerika da sizin yanınızda olacaktır' sözleri ile, açıkça, ayaklanma çağrısında bulunduğunu medya haberlerinden biliyoruz. Diğer taraftan, Ankara'ya gelen ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı Gül ile görüşen ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın, Türkiye'nin, Irak endişelerine katıldığını ve 'El Kaide ne ise PKK da odur' demek suretiyle, havayı yumuşatmaya çalıştığını medyadan öğreniyor ve fakat bu sözlerin fiilen de teyid edilmesini bekliyoruz. Zira, Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden, yakın zamana kadar gelen mesajlar, Türkiye'nin Kuzey Irak ve Kerkük ile ilgili beklentilerinin haklı bulunmadığı izlenimini oluşturmakta; "Siz Kerkük'e karışırsanız, Araplar Hatay, Kürtler de Diyarbakır ve Van üzerinde hak talep ederler" yolunda tehditler savuran Talabani'nin bu küstahlığının gücünü kısmen ABD'den aldığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, dünyadaki teröre savaş açan Bush yönetiminin, bugüne kadar Kuzey Irak'taki müseccel terörist örgüt PKK'ya gösterdiği hoşgörü, Bush yönetiminin terörizm konusunda en büyük çelişkisi değil midir? Öte yandan, Afganistan ve özellikle Irak'ın işgalinden sonra bu ülkelerde gelinen noktaların, İran ve diğer Orta Doğu ülkelerine 'Demokrasi ve Özgürlük Örneği' olarak gösterilmesi, ne dereceye kadar inandırıcıdır? Fakat, Orta Doğu'daki İslam ülkelerine 'Hukuk' ve 'Demokrasi' dersi veren ve 'Global Terörizm' ve destekçilerine karşı savaş açan ABD'nin, hiç olmazsa, milletlerarası hukuk alanında örnek bir tavır sergilemesi beklenirken, bu ülkenin 'Global Terörizm' kadar hatta, uzun vadede, belki de daha çok bütün dünyayı tehdit eden 'Global Isınma-Global Varming' konusunda yıllardan beri yan çizdiğini biliyoruz. Gerçekten, 1997 yılında, Japonya'nın Kyoto şehrinde toplanan ve 160 ülkeden gelen on bin civarında bilim adamı, uzman ve hükümet yetkililerinin katıldığı BM zirvesinde imzalanan ve yarın yürürlüğe girecek olan Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkelerin, başta karbon dioksit ve metan olmak üzere, sera gazı üretimlerini belirli oranlarda azaltmalarını öngermesine rağmen, tek başına dünya sera gazı üretiminin 1/4'ünü yani %25'ini atmosfere yayan ABD, bu protokolü bugüne kadar imzalamayarak; giderek bütün dünyayı tehdit eden bir 'Global Felaket'i hem körüklemekte hem de seyirci kalmaktadır. Öyle zannediyorum ki, dünyadaki ülkelerin ve insanların büyük çoğunluğunun ABD'den en büyük beklentisi 'Kyoto Protokolü'nü bir an önce imzalamasıdır. Zira aksine davranış bir tür 'Global Terörizm' anlamına gelecektir. Türkiye-ABD dostluk ve ittifakını, 1950'li yıllardan beri yayımlarında destekleyen ve savunan bir kimse olarak, ABD Dışişleri Bakanı Rice'a sözüm şudur: Şayet Bush yönetimi "Anti-Amerikanizm-Amerikan karşıtlığı" olarak nitelediği Türkiye'deki ABD'ye karşı son zamanlarda oluşan güvensizlik ve hayal kırıklığını süratle gidermek istiyorsa, "Stratejik Müttefik" Türkiye'yi PKK'ya ve fırıldak gibi yüz değiştiren Irak'taki Kürt liderlerine feda etmediğini fiilen göstermelidir.