Bush'un 'Demokrasi'de ısrar etmesi yerindedir fakat kendisinin de buna uyması şarttır

A -
A +

Bu yılki 'Ülkenin Birliği' konusunda Amerikan milletine yaptığı konuşmada ABD Başkanı George Bush'un dünyaya demokrasi ve özgürlüğü yaymanın önemini vurguladığını biliyoruz. Kısa tanımı ile "demokrasi" milletlerin onları yönetecek iktidarları göreve getirme veya görevden alma yetkisi olarak tanımlanmakta, ne var ki bu hak her zaman ülkelere 'Akıllı Tercih'te bulunmak imkânını sağlamamaktadır. Nitekim, 20. Yüzyılda, 1933 yılında Almanların serbest seçimle Nazileri iktidara getirdiğini ve fakat Hitler'in bütün Avrupa'yı darmadağın ettiğini hatırlıyoruz. Ne var ki, Hitler, Stalin ve benzeri kişilerin ve tehlikeli derecede cezbedici doktrinlerin yaptığı tahribatın sorumluluğunu demokrasiye yüklemek mümkün müdür? Öyle ise, bugün Orta Doğu'da işlerin önceden düşünüldüğü gibi gitmediğinin kabahatini, sadece demokrasiye yüklemek ne dereceye kadar doğru olur? Başkan Bush'un Orta Doğu'da birtakım büyük hatalar yaptığı ve beceriksizlikler sergilediği inkâr edilemez. Bununla birlikte, ABD, Afganistan'daki 'Taliban' rejimini yıkarken bu rejimi 'El-Kaide'nin sığındığı bir tehlike olarak görmüş, fakat Saddam Hüseyin'in elinde 'Kitleleri tahrip silahı' bulunduğunu belirlememiş olmasına rağmen bu ülkeye 'Sözde' Demokrasi' getirmek için askerî harekâtı başlatmakla 'Kanaatime göre' çok pahalıya ödediği bir hata işlemiş, bölgenin dengelerini altüst etmiş bundan sadece Irak'taki Kürtler ve İsrail kârlı çıkmıştır. Ne var ki, ABD'nin Irak'ta, soğuk savaş günlerinde olduğu gibi kendisine taraftar bir 'Güçlü Adam' yerleştirmek yerine, demokrasiden yana bir rejimi ülkeye getirmeye çalışmış, yani Afganistan'da olduğu gibi Irak'ta da seçmene istediği ekibi getirmek imkânını sağlamıştır. Bununla birlikte, bazı Orta Doğu ülkelerinde demokrasinin karşısına uyduruk bir 'Siyasi İslam' çıkarıldığını ve fakat bu modelin İslam ülkelerinin sadece birkaçında taraftar bulduğunu görüyoruz. Oysa, 4 Şubat 2006 tarihli 'The Economist' dergisinin başyazısında vurgulandığı üzere Türkiye ve Endonezya gibi büyük İslam ülkelerinde demokrasinin kuvvetlendiği görülmekte ve Arap ülkelerinin de Türkiye ve Endonezya'yı izlememesi için ciddi bir neden bulunmamaktır. Evet, seçim yapmak, yalnız başına her derde deva değildir. Başka bir deyimle, demokrasinin kendi başına ulusal uyuşmazlıkları düzeltmek, çağdaş kurumlar kurarken, geleneksel toplumları modernleştirmek için, sihirli değnekleri yoktur. Bu işi yapacak olanlar o ülke yönetiminin seçim ile başına gelen liderleri ve yöneticileri olacaktır. Nitekim, Mustafa Kemal Atatürk, bütün İslam Dünyası için böyle bir örnek oluşturmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.