DEHAP, Barzani'nin sözcüsü olmamalıdır

A -
A +

28 Şubat 2005 günü DEHAP Genel Merkezinde gerçekleştirilen il başkanları toplantısı sonunda yayınlanan birdiride: 'Kerkük bir Kürt şehri olarak görülmelidir.' Türkiye'de gündeme gelen Anti-Amerikancılık sun'i bir tartışmadır. Özünde Kürt karşıtlığını barındıran bu politika AB'yi KONGRA-GEL'e yönelik askeri hakekata yöneltme amaçlıdır, AK Parti Hükümetini, Kürt sorununda şiddet politikalarını terk ederek, diyalog ve domakratik çözüm yolunu açmaya çağırıyoruz, ifadelerinin yer aldığını ve bu bildirinin komuoyunda haklı olarak, büyük tepki uyandırdığını biliyoruz. Bu ifadelerin, bırakınız kamuoyunu, DEHAP içinde bile tartışma oluşturmasının başlıca nedeni; memleketimizde Kürt kökenli vatandaşların 'Azınlık' değil, bütün diğer vatandaşlarla aynı haklara sahip olmalarına karşın, bunları 'Azınlık' sayarak, azınlık haklarının savunuculuğuna soyunmasına rağmen 'Kerkük bir Kürt şehri olarak görülmelidir' ifadesi ile bölgedeki Türkmenleri yok sayarak büyük bir çelişkiye düşmesidir. Nitekim, bu açıklamanın yapılması esnasında Avrupa'da olduğunu söyleyen DEHAP Genel Başkanı bile 'Bildiriden haberim yok. Kerkük Kerküklülerindir demek gerekir. Kerkük'ün geleceği ile ilgili Kerkük halkı karar vermelidir' sözleri ile bu bildirinin meydana getirdiği tepkiyi hafifletmeye çalıştığını, buna mukabil DEHAP Diyarbakır İl Başkanının ise, "Kerkük'ün Kürt kenti olduğunu savunarak, coğrafik anlamda elbette Kürt kentidir. Ancak halklar mozaiğidir" tarzında konuştuğunu, medya haberlerinden hatırlıyoruz. Bu münasebetle DEHAP yöneticilerine sormak istediğim soru şudur: Özerk Kürt Bölgesi içinde yer alan Kerkük'ü coğrafik bakımdan Kürt şehri olarak ilan ederken, nasıl oluyor da üniter Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yer alan ve Kürt kökenli vatandaşları içeren bütün illerimizi 'Kürdistan' olarak ilan ediyor ve dışarıdan gelen yabancı heyetleri 'Kürdistan'a hoş geldiniz' diyerek neden ve nasıl karşılıyorsunuz? Kanaatimce Kürtlerin haklarını savunmağa kalkışanların Barzani'nin, yaptığı gibi, Türkmenleri, Şiileri, Sünnileri, İran'ı, Suriye'yi, Türkiye'yi, kısaca Kürtlerin aynı bölgede yaşayacakları ve kaderini paylaşacakları Arap ülkeleri ile İran ve Türkiye'yi karşısına almamaları gerekir. Zira daha önce de bu köşede vurguladığım üzere, Orta Doğu'nun bu bölgesinde barışı tehdit edebilecek en büyük tehlike; Türk, İran, Arap ve Kürt unsurları arasında çıkarılacak etnik nitelikteki bir çatışmanın bu bölgeyi sürekli bir savaş alanına dönüştürmesidir. Böyle bir durumun ise, bu bölgenin bütün halkları ile birlikte, en çok, bu halkları karşısına alan Kürtler'i etkileyeceğine kuşku yoktur. Böyle bir durumun oluşturulması istenmiyorsa Kürtlerin, ABD'deki 'Neo Con'cu ekibin "Kürtleri kullanarak, Irak'a hakim olmak, bölgenin su ve petrolüne el koyup İsrail'i güvenceye almak" amacını bir politika olarak benimseyen Barzani'ye değil, hiç olmazsa bu bölgedeki 'Realpolitik'in gereğini daha iyi anlamış görünen diğer Iraklı Kürt Lider Talabani'ye kulak vermeleri gerekir. ..... NOT: Oysa DEHAP'ın sözde Nevruz kutlamaları dolayısıyla, çeşitli illerde 20 Mart günü düzenlediği kutlamalarda, devlet aleyhine bölücü sloganlar atıldığını, Mersin'de bir grubun Türk bayrağını ayaklar altına alarak cadde ortasında ateşe verdiğini, bölücübaşı Öcalan'ın posterlerini taşıdığını medya haberlerinden öğreniyor ve böylece DEHAP'ın yanlış rotada ısrar ettiğini görüyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.