Fener'in şampiyonluğunun ardından...

A -
A +

Fenerbahçe taraftarı olmak konusundaki kesin tercihimi, henüz 12 yaşımda bulunduğum 1936 yılında yaptığımı hatırlıyorum. Bu hesaba göre 66 yıllık bir Fenerli sayılırım. Orta Okulu bitirip Kabataş Erkek Lisesi'ne kaydolunca, okulun semti dolayısıyla sınıf arkadaşlarımın büyük çoğunluğunun "Beşiktaş"ı tutmalarına ve dönem arkadaşım sevgili Süleyman Seba'nın lise futbol takımında oynayıp, o zamandan beri Beşiktaş'a gönül vermesine ve haftanın belirli günlerinde okulumuza yakın ve Beşiktaş Kulübüne ait bulunan "Şeref Stadyumu"nda futbol maçlarını seyretmeme rağmen, hiçbir zaman fanatizme dönüşmeyen Fenerbahçe tutkum, kesintisiz olarak, bugüne kadar devam ediyor. TV olmadığı için, 1950'li ve 1960'lı yıllarda Fenerin bütün önemli maçlarını o zamanki adı Mithatpaşa Stadyumu olan Dolmabahçe'deki staddan izlediğimi, özellikle 1960'lı yıllarda bazı maçları stadyumun "Basın" veya "Şeref" tribününden Fenerbahçe'nin unutulmaz Başkanlarından kadim ve değerli dostum Faruk Ilgaz ile birlikte seyrettiğimizi ve gününe göre sevinç veya üzüntülerimizi paylaştığımızı bugünkü gibi hatırlıyorum. Genel seçimlere ilk defa, seçmen olarak 1946'da katılmama rağmen, birçok teklifler aldığım halde istemediğim için hiçbir siyasî parti ile organik bağ kurmadım. Fenerbahçe Kulübüne üye olmak fırsatını ise bulamadım. Ne var ki, bir seçimde oy verdiğim Siyasî Partinin icraatını beğenmeyince, daha sonraki seçimlerde bir başka siyasî partiye oy atmama rağmen, Fenerbahçe Futbol Takımını, başarılı olsun olmasın, 66 yıldan beri candan destekledim; bazan sevindim, bazan da üzüldüm. Bana göre "Siyasî Parti"nin performansı bütün memleketi etkilediği ve ilgilendirdiği için, seçmenlerin ne pahasına olursa olsun o partiyi sonuna kadar tutmağa hakları yoktur. Oysa Takım taraftarlığı "Ömürboyu" devam eden bir tutkudur. Bu nedenle, bundan birkaç yıl önce Fenerbahçe'nin kötü sonuçlar alması üzerine, Fenerbahçe'yi tutmaktan vazgeçtiğini ilân eden eski bir Kültür Bakanının beyanını çok yadırgadığımı hatırlıyorum. Doğrusunu isterseniz, Fenerbahçe'nin Şampiyonluğunu ben de çok özlemiştim. Bu nedenle, ligin ikinci yarısında, Fener'in 2000-2001 Lig Şampiyonu olabileceğine aklım erince, kendi kendime bu mutlu olayın gerçekleşmesi halinde 1945 yılında henüz İÜ Hukuk Fakültesi öğrencisiyken ilk defa çıkan makalemden sonra çeşitli gazetelerde yazdığım yazıların bir tanesini "Fenerbahçe Sevdama" ayırmağa söz verdim. Bu sözümü bugün yerine getirmek fırsatını bulduğum için, çok mutluyum. Fenerbahçe bu yılki başarısını, bana göre, Başkan Aziz Yıldırım Yönetimine, Mustafa Denizli'nin sabırlı ve deneyimli hocalığına, futbolcuların disiplinine ve özellikle eşi bulunmayan Fener taraftarlarının vefa ve desteğine borçludur. Fakat Fenerbahçe'nin Türkiye'deki bu yükselişi burada kalmamalı, katılacağı Avrupa Şampiyonlar Liginde de devam ederek, Fenerbahçe, Galatasaray'ı takiben Türk Futbolu'nun yükselişini Avrupa'ya da taşımalıdır. Ne var ki, Fenerbahçe'nin hem "Ulusal" hem de "Uluslararası" seviyede bu yükselişini sürdürmesi için en önemli koşul; Kulüp içinde ve dışında sağladığı büyük uyum, birlik ve beraberliği devam ettirmesidir. Böyle olunca da, Aziz Yıldırım'ın Başkanlığındaki bugünkü yönetimin ve teknik kadronun görevde kalması fakat, fedakâr ve zamanımızda giderek daha az rastlanan niteliklere sahip Başkan'ın yükünün, Yönetim Kurulu'ndaki arkadaşları tarafından biraz daha fazla paylaşılması gerekir diye düşünüyorum. Sevgili Fenerbahçe'nin 14. defa kazandığı Lig Şampiyonluğunu candan kutluyor, başarılarının büyüyerek devamını diliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.