Geleneksel olarak bir "İşçi Bayramı"" şeklinde kutlanan "1 Mayıs Günü"nün bu yıl çoğu eski Komünist ülkelerinden oluşan 10 devletin AB'ye katılım günü olarak AB'nin dönem başkanı İrlanda'nın Başkenti Dublin'de kutlandığını ve bu suretle 1951'de "Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu" olarak yola çıkan ve altı üyeden oluşan kuruluşun üye sayısının 25'e çıktığını yani AB'nin en büyük "Genişleme"yi gerçekleştirdiğini biliyoruz. Gerçekten, ilk defa 1973'te Britanya, Danimarka ve İrlanda'nın katılımı ile üye sayısı altıdan dokuza çıkan AET'ye, 1981'de Yunanistan'ın, 1986'da İspanya ve Portekiz'in, 1995'te ise, İsveç, Avusturya ve Finlandiya'nın katılımı ile üye sayısının 15'e çıktığını ve kuruluşun Maastricht Andlaşması ile AB'ye dönüştüğünü biliyoruz. Bu son genişlemeyi diğerlerinden ayıran birinci nokta; AB'nin, eski Komünist ülkeleri bünyesine alması, ikincisi ise, AB'ye katılan üyelerin mevcut üyelere nazaran, Slovenya istisna edilirse, çok daha fakir olmasıdır. Nitekim, en iyimser tahminlere göre Polonya'nın, bugün AB'de mevcut kişi başına gayrisafi millî hasılayı yakalaması için 59 yılın geçmesi gerekmektedir. Buna rağmen AB'nin çekiciliği ve 45 yıl süre ile Demirperde ile, özgür Avrupa'dan ayrılmış bulunan devletlerin özlemi bu genişleme projesini "Mutlu" bir olaya dönüştürmekte, üyeliklerini büyük çoğunluklarla seçmenlerine referandumla onaylatan bu on devleti takiben Romanya ve Bulgaristan 2007'de AB'de yeralmayı umarken, bunları Hırvatistan ve kısa süre önce başvuruda bulunan Makendonya izlemekte ve aday üyelerin en büyüğü olan Türkiye müzakerelere başlamak tarihini almak için sırada beklemektedir. Bu kadar hevesli üyelerin çokluğundan AB'nin sevinç duyması ve övünmesi gerekirken, gerçekte, AB'yi, sonyılların yavaş ekonomik gelişmesinden endişe ve kasvet kaplamakta, yapılan bir araştırmaya göre, 1990'larda AB üyesi ülkelerde örgüte %70 oranında duyulan güven bugün %50'lerin altına düşmüş bulunmaktadır. AB'ye üye ülkelerin, 1 Mayıs 2004'teki son genişlemeden dolayı, bu genişlemenin üye ülkelerin masraflarını arttıracağı ve Doğu Avrupa'dan gelecek mültecilerin AB'yi batıracağı noktasında toplanmakta, AB Anayasa Taslağı üzerindeki uyuşmazlık da bu endişeleri artırırken, ortaya çıkan karamsarlık yeni 10 üyeyi de etkilemekte, yeni katılan ülkelerden Çek Cumhuriyetinin Başkanı Vaclav Klaus ülkesinin AB'ye girmekle bağımsızlık ve egemenliğini kaybedeceğini söylerken, AB'ye bölünmüş bir Kıbrıs taşıyan Güney Kıbrıs Rum kesimi, Kıbrıs Türklerini izolasyondan kurtarmak isteyen AB otoritelerine husumetini gizlememektedir. Bu konuyu işlemeye devam edeceğim.