Avrupa Konseyi bünyesinde 'Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Organı' olarak faaliyet gösteren 'ECRİ'nin Şubat ayında açıklanan raporunda, Türkiye'deki uygulama çerçevesinde nüfus cüzdanlarındaki din ibaresi uygulamasına Avrupa Birliği bünyesinde bulunmadığı esasından hareketle bu uygulamaya son verilmesi gereğine dikkat çekilirken din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılmasının istendiği hatırlardadır. Gerçekten, Yunanistan'ın bu uygulamaya son yıllarda son vermesinden sonra, Türkiye nüfus cüzdanlarında din ibaresini tutmaya devam eden tek AB üyesi olmak konumunu sürdürmektedir. Ne var ki, nüfus kanununu nüfus cüzdanlarında din hanesinin bulunmasını amir hükmünün, laiklik ilkesinin gerekleri yönünden Anayasaya aykırı olduğu gerekçesi ile, Anayasa Mahkemesinde görülen davanın, bu mahkemenin 27 Kasım 1979 tarihli kararı ile ve bu hükmün dini açıklamaya bir zorlama olarak değil, demografik bir bilgi olarak değerlendirilmesi sureti ile ve Anayasaya aykırı omadığı gerekçesi ile, reddedildiğini biliyoruz. Bu durum karşısında, nüfus cüzdanlarındaki din hanesinin kadırılması için ya Anayasa Mahkememizin eski kararından dönmesini beklemek veya nüfus kanunundaki bu hükmün, bu kanunda yapılacak bir değişiklikle çıkarılması yoluna gitmek gerekir. Türkiye'deki okullarda din dersinin zorunlu olduğu yolundaki iddiayı ise, hiç olmazsa Anayasa'daki düzenleme göz önünde tutulursa, kabul etmek mümkün değildir. Şöyle ki: 'Din ve Vicdan Hürriyeti' kenar başlıklı Anayasanın 24. maddesinin 4. fıkrasında aynen şöyle denilmektedir: "Din ve Ahlâk Eğitim ve Öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi İlk ve Orta Öğretim Kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim vve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır." Görülüyor ki, zorunlu olan din eğitim ve öğretimi değil din kültür ve ahlak öğretimidir. Esasen bu husus 'ECRİ'nin çağrısından sonra, hem Diyanet İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın, hem de TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Tayyar Altıkulaç tarafından da vurgulanmıştı. Fakat öyle anlaşılıyor ki, ECRİ, Anayasadaki düzenlemeden ziyade, din kültürü ve ahlâk öğretiminin uygulamada bu dersin belirli bir dinin öğretilmesini hedeflemesine karşı çıkmaktadır. Bu konudaki öteden beri benim görüşüm şudur: Eğer uygulamada gerçekten din kültürü ve ahlâk öğretimi, bütün dinleri öğretmesi gerekirken, sadece belli bir dini ve mezhebi öğretmek şeklinde veriliyorsa, bu uygulamanın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından değiştirilmesi gerekir. Ne var ki, din kültürü ve ahlak öğretimi dersinde İslam dini ve ahlakına biraz daha fazla ağırlık verilmesi çok doğaldır. Özellikle, İslam dininin Taliban ve El Kaide benzeri örgütler ve mensupları tarafından nasıl saptırıldığı düşünülürse, Müslüman bir ülke halkının bu çeşit tehlikelerden korunması için, dinini bu dinin kültür ve ahlakı ile birlikte iyi öğrenmesi kadar daha faydalı ne olabilir?