TBMM'nin 86. Kuruluş Yıl Dönümünü kutluyoruz

A -
A +

Yarın, 23 Nisan 1920'de toplanan TBMM'nin 86. Yıl Dönümüdür. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî Egemenlik esasına dayalı olarak kurulduğu için, bu mutlu olay her yıl 'Milli Egemenlik Haftası' olarak da kutlanmaktadır. Bu münasebetle 'Egemenlik' kavramının tarih boyunca geçirdiği gelişmeyi kısaca vurgulamakta fayda vardır. Bilindiği üzere, siyasal iktadarın (Egemenlik) meşruluk temeli önceleri, kutsal kaynaklarda aranmış, Yönetenlerin, iktidarlarını kutsal iradeden aldıkları, yani egemenliğin kaynağının, 'İlahî' olduğu 'Omnis Potestas a Deo- Bütün İktidarlar Allah'a aittir' sözü ile ifade edilmiştir. Ne var ki, bu görüş Batı'da, 18. Yüzyılın 'Rasyonalist-Akılcı' dönemi içinde etkinliğini kaybederken, Jean Jacques Rousseau iktidarın meşruluk kaynağını, toplumda aramak gerektiği fikrini, yani 'Milli Egemelik' doktrinini "Contrat Social-Toplumsal Sözleşme" adlı eserinde işleyerek 1789 Fransız devrimini etkilemiştir. Nitekim, 1789 tarihli Fransızların 'İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi' 3. maddesi ile; 'Egemenliğin özü esas olarak millettedir. Hiçbir kurul, hiçbir kişi milletin açıkça vermediği bir otoriteyi kullanamaz' diyerek, 'Milli Egemenlik' ilkesine evrensel bir nitelik kazandırmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda da Padişah, Halifelik sıfatını da üzerinde taşdığı sürece, hem dünyevî, hem de dinî iktidarın başı olarak, çifte destekten kuvvet almış, Osmanlı padişahları 'Zıllullah=Allah'ın yeryüzünde gölgesi' sıfatını kullanmıştır. Tarih bilincine sahip olarak, olayları tarihî gerçeklerin ışığında değerlendiren Mustafa Kemal 'Millet Egemenliği konusu'na da bu açıdan bakmıştır. Zira önemli olan, Fransız Anayasa hukukçusu Prof. Julien Laferier'in dediği gibi; "Teorilerin ayrıntıları değil, çağımızda Milli Egemenlik Fikrinin, Demokrasi İdeali'ni ifade etmesi idi. İşte Atatürk bu çağdaş yorumu benimsemiş, Milli Egemenlik ilkesini hem dış düşmanları yenebilmek, hem içteki iş birlikçi ve teslimiyetçi çevreleri meşruluk temelinden yoksun, bırakmak, hem de laiklik temeline dayanarak gerçekleştirmeyi düşündüğü büyük bir inkilâbı sağlam zemine oturtmak için, önünde durulması güç ve kitleleri sürüklemeye elverişli Milli Egemenlik fikrini bir manivela gibi kullanmıştır. Mustafa Kemal, 1919 Amasya Genelgesinde 'Milletin İstiklalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır' demiş, 1919 Temmuz ve 1919 Eylül Erzurum ve Sivas Kongrelerinde 'Milli İrade' deyimine yer verirken Sivas'ta ve Ankara'da kurduğu gazetelere 'İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye' adlarını vererek, Millî Mücadeleyi ve Atatürkçü düşünce sistemini 'Millet Egemenliği' ilkesine açıkça dayandırmıştır. TBMM'nin açılışının ertesi günü, Mustafa Kemal'in "Mecliste toplanan millet iradesini bilfiil vatanın kaderine el koymuş olarak tanımak temel ilkedir. TBMM'nin üstünde bir kuvvet yoktur" şeklindeki önergesini onaylamış, 20 Ocak 1921'de kabul edilen yeni devletin ilk Anayasası 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' diyerek, Milli Egemenlik ilkesini ilk defa Türk Anayasa hukukunun temeli haline getirerek ve egemenliğin millete ait olduğunu ilan ederek, büyük bir devrimi sessizce gerçekleştirmiştir. Esasen, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktıktan sonra kendi görüşünü; Efendiler bu vaziyet karşısında bir tek karar vardır. O da, Milli Hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti Kurmak, ifadesi ile dile getirdiğini biliyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.