Özal dönemi ve 1983-1987 yıllarının değerli TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, bu defa Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi'nin Başkanı olarak, benden "Türkiye-AB İlişkileri'nin Bugünü ve Yarını" konusunda bir konuşma yapmamı isteyince, aklım derhal bu ilişkilerin "Dün"üne gitti. Bilindiği üzere, Türkler ile Avrupalıların karşılaşması ilk olarak cephelerde olmuş, 1453'te İstanbul'un fethiyle, bir taraftan Türkler büyük üstünlük sağlarken, diğer taraftan "Batılılaşma" süreci de başlamıştır. Osmanlı'nın mirasını devralan Cumhuriyet ile birlikte bu "Avrupalılaşma" süreci köklü şekilde sürdürülmüş, İsviçre, İtalya ve Almanya'dan esinlenilen hukuk reformu ile birlikte "Laiklik" Cumhuriyetin temel ilkesi olmuş, ayrıca kılık-kıyafetten eğitime kadar Türk toplumu yeniden şekillendirilerek "Muasır Medeniyet" veya "Çağdaşlaşma" ana gaye olarak benimsenmiştir. Bütün askerlik hayatı boyunca savaştığı batılı ülkelerin uygarlığı dışında Türkiye'nin kalmasını istemeyen Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923 konuşmasında bu konudaki açık tercihini ortaya koymuştur: "Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de çağdaş, bu nedenle Batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek isteyip de, Batıya yönelmemiş millet hangisidir?" Bu nedenle Cumhuriyet yönetimleri Atatürk'ün çizgisini izlemiş Adnan Menderes başkanlığındaki DP Hükümeti Cumhuriyetin kuruluşundan 36 yıl, Roma Antlaşmasından ise sadece 19 ay sonra, 31 Temmuz 1959'da "Ortak Üye" olmak için AET'ye Yunanistan'dan kısa süre sonra ikinci ülke olarak başvurmuştur. Dönemin başarılı Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya atfedilen "Yunanistan kendisini boş bir havuza atsa bile, onu yalnız bırakmaya gelmez." sözünün bu başvuruda önemli rol oynadığı muhakkaktır. AET Bakanlar Konseyinde konuşan Prof. Walter Hallstein Komisyon Başkanı olarak Türkiye'ye olumlu cevap verilmesini önermiş, Ankara'daki imza töreninde de "Türkiye Avrupa'ya dahildir. Bu her şeyden önce etkileri bu ülkede adım adım bilinçleşen Atatürk'ün güçlü kişiliğinin ve onun tarafından bütün hayatî alanlarında Türk Devletini devrimci bir tutumla Avrupalılaştırma yolundaki yenileştirmenin hatırlanmasıdır." demiştir. Bilindiği üzere Türkiye'yi AET'ye Ortak Üye yapan Ankara antlaşması 12 Eylül 1963'te Ankara'da imzalanmış, AB ile ilişkiler tarihinde ne istediğinden emin ve hızlı karar alan liderlerden İsmet İnönü ortaklık antlaşmasının parafe edilmesinden sonra Başbakan olarak imza töreninde yaptığı konuşmada "Bugün Türkiye'yi Avrupa'ya ebediyen bağlayacak olan bu antlaşmayı imzalamış bulunuyoruz" demiş. Senatoda ise şunları eklemiştir: "Bu Antlaşma ile Türkiye'yi Batılaştırma yolunda Aziz Atatürk tarafından bir milli politika haline getirilmiş olan davranışta, ciddi bir merhale katettiğimize kaniyiz..." Yunanistan'ın, 20 Temmuz 1974'de Albaylar Cuntası Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekatı ile yönetimden düşünce ülkede Demokratik rejime geçiş sürecini başlattığını ve vakit kaybetmeden 12 Haziran 1975'te AET'ye Tam üyelik başvurusunda bulunduğunu biliyoruz. Türkiye ise bu dönemde "Avrupa Treni"ne atlamayarak, bu büyük tarihi fırsatı kaçırmıştır. AET'de uzun yıllar üst yönetimde görev yapan Emile Noel şunları söylemektedir; "Yunanistan Tam Üyelik talep ettiğinde Türkiye Ortaklık Antlaşması için yapmış olduğu gibi, Tam Üyelik talebini masanın üzerine koymalı idi. Bunu, Erbakan'la Koalisyon içinde olan Ecevit yapmadı... Türkiye, Yunanistan'la birlikte Tam Üyelik talebinde bulunmuş olsaydı, Yunanistanla yaptığımız tüm müzakerelerde Türkiye faktörünü gözönünde bulunduracaktık." 1979 sonunda iktidarı gelen Adalet Partisi Azınlık Hükümeti, AET ile ilişkilerin canlandırılmasına önem vermiş 6 Şubat 1980'de, Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen Türkiye'nin yıl sonuna doğru Topluluğa Tam Üyelik başvurusunda bulunacağını açıklamıştır. Bu kararın nedeninin, 1 Ocak 1981'de Tam Üye olacak olan Yunanistan'ın vetosunu engellemek olduğu açıktır. Ne var ki , AET ile ilişkilerin hızla yoluna girmesinden hoşnut olmayan MSP'nin TBMM'ye verdiği gensoru önergesi 5 Eylül 1980'de Mecliste kabul edilince ertesi günü Dışişleri Bakanı Erkmen istifa etmiş, 12 Eylül 1980 Müdahalesi ise, Türkiye-AET ilişkilerinin bu defa altı yıl süre ile dondurulmasına yol açmıştır. Bu konuya devam edeceğim...