DAYAK

A -
A +

Eski gücünü kaybeden ma’lûm çevreler 27 Nisan’da elleri titreyerek muhtıra vermişdi. Hükûmetin grogi durumunda kalacağını hesâb etmişlerdi. Öldürücü darbeler ardı ardına gelecek, yeni ve daha şiddetli bir 28 Şubat yaşanacakdı. Niye daha şiddetliydi? Çünki son yapının kendileri açısından arz etdiği tehlike çok daha büyükdü.
 
Hürriyetin manşeti de titrek. Gerçi titrek olmasa ne yazar o da ayrı bir konu ya! Dikkat ederseniz "karargâh rahatsız" manşeti yirmi beşinci sahîfede. Hâlbuki yakın zaman önce böyle ifâdeler sekiz sütuna yayılarak birinci sahîfeden verilirdi. Anlaşılan köprünün altından çok sular akdığını artık onlar da görüyor. Şu hâlde bu zırva boş bir teşebbüs bile değil. Tutulan yasın göstergesi. 17 Nisan i’tibâriyle kendileri ve efendileri adına bütün ışıklar sönecek. Bunun farkındalar.
 
İçinde bulundukları ruh hâli Ahmet Hakan’ın sûretinde tecessüm etmiş durumda. Hadi biraz neş’elenelim.
 
28 Şubat günlerinde REFAHYOL’un medyadaki sesi KANAL7 iğdiş edilmiş, esip gürleyen kanal kediye dönmüşdü. Hiçbir ciddî mevzûya el atamıyor, bir şeyler söylemek istediğinde ma’nâ i’tibâriyle mırıldanıp duruyordu. Hakan’ın ses tonunu yükselterek bunu telâfî etmeye çalışması nâfileydi. Herkes mağlûbiyyeti hücrelerine varana kadar hissediyordu. Spikerimiz bu hislerle savrula savrula yol alırken kısa zaman sonra makas değişdirdi. Ne var ki bu hareket ona yaramadı. Birkaç sene havasını atdıysa da ilkindeki âkıbet onu yine yakaladı. Zavallı şimdi de yenikler zümresinde. Fevkalâde me’yûs. “Kapitalist kafalar kazandığı paraya bakar, bu gibiler böyle şeylerden etkilenmez” demeyin. Onların da nefsi var. Ve o nefsin yenilmişlik görüntüsü gerçekden neş’e verici. Keyiflenmek isteyen haber sunarken yüzüne düşen ifâdeye bakabilir…
 
Eski Türkiye’nin tamamı yenikler safında. Aslında buna da mahkûm. Ya kendilerini yenileyecekler ya da yok olup gidecekler. Hem her türlü millî hamleye karşı olacaksın hem de başımızda boza pişireceksin. Yok öyle yağma.
 
Akıllanmış veyâ akıllanacak gibi durmuyorlar. Akrep gibiler. Yaratılışları gereği hiçbirine güven olmaz. Burunları kırılmış olsa da enâniyyetlerini muhâfaza ediyorlar. Kim demiş muhâfazakâr değiller diye. İşte bu konuda muhâfazakârlar. Hem de en koyusundan…
 
Bizim çocukluğumuzda eğitimde dayak vardı. Bilhassa sıra dayakları hâfızamıza yazılmışdır. Sınıfın ekseriyyeti yaramazlık yapdıysa kurunun yanında yaş da yanar, herkesin eli kızarırdı. Çocukluk bu ya. Sopayı yiyenin ilk tepkisi, “benimki acımadı, benimki acımadı” olurdu. Hâlbuki acımamak ne kelime, ellerimiz biber gibi yanardı. Acıyı dindirmek için sıranın soğuk demirlerini tutardık. Eski Türkiye’nin temsîlcileri on senedir bunu yapıyor. Her dayakdan sonra “acımadı ki, acımadı ki” deyip demirlere yapışıyor. Gel de keyifden dört köşe olma…
 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.