Kökten başkan Demirören!

A -
A +

Beşiktaş, 6 altı yıl aradan sonra ligi kazandı, buna bir de 19 yıl sonra kupayı da müzesine götürerek, dubleyi ekledi. Büyük başarı! Şapka çıkarmamak mümkün değil... Beşiktaş'ın bu başarısının altındaki imza açılımında neredeyse yer yok gibi... Ertuğrul Sağlam ve menajer Sinan Engin'in rollerini inkar edebilmek sanırım mümkün değildir. Çünkü 100. şampiyonluğundan sonra erozyona uğrayan takımı yenileyenler onlar değil miydiler? Yani onların, yönetim masasına koyduğu transferdeki yol haritası ile sezona çıkılmadı mı? Tabii ki Mustafa Denizli Hoca da son noktayı koydu. Ya futbolcular? Onlara da sonsuz tebrikler! Ve de çorbada kimin tuzu varsa, hepsine bravo... Kökten başkan Demirören!

Ama izin verirseniz bir Beşiktaşlıya özel paragraf açmak isterim. Bu paragrafın içindeki isim Başkan Yıldırım Demirören olacaktır. Başkan Demirören, hiç tartışmasız, spor medyasının en çok eleştirdiği başkandır. Sayın Polat, Sayın Yıldırım, inanılmaz (!) bir azınlığın yumuşacık eleştirilerinden küçük sıyrıklarla çıkarken, Demirören hayli ciddi yaralar almaktadır. Öylesine hırpalanmıştır ki, Demirören, kendi genel kurulu bile onu adliye koridorlarına taşıyabilmiştir. Gerçi bu eylem Beşiktaş'ın içindeki demokrasi soluğudur ama yine de Demirören'in uykularını kaçırmıştır. Peki, "Sen hiç Demirören'i eleştirmedin mi" diye soracak olursanız... Hem de ne eleştirme... Hâlâ da eleştiririm, eleştirilecek bir karar, eylem görür, öğrenirsem... Ancak bu yazıda çok başka bir konu üzerinde duracağım. Futbolumuzun lokomotifleri olan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın günümüzdeki başkanları arasında "Kökten başkan" sadece Yıldırım Demirören'dir. Bu ne demek mi? Yıldırım Demirören, Beşiktaş'ın taaa içinde doğmuştur. Babası Erdoğan Bey, bir zamanlar kulübü düştüğü büyük mali krizden kurtarmıştır. Beşiktaş'ın tarihteki kahırlı veya sevinçli günlerinde Demirörenlerin evindeki atmosferi tartışmasız Yıldırım Başkan da teneffüs etmiştir. Sütten daha yeni kesilmiş bir bebek olarak belki de bilmeden ağlamış, bilmeden gülmüştür. Daha da ilerde okuma yazma öğrenme hevesi ve telaşı içinde yine aynı atmosferde olanları anlamak için çaba harcamak durumunda kalmıştır. Beşiktaş formasının renklerini ezberine, hatta yüreğine kazımaya başladığı günlerde, kim bilir belki de, babasının omuzlarında ya da elinde İnönü'nün tribünlerine oturtulmuştur. Artık ofsaydı, korneri, penaltıyı tartışabildiği dönemlerde de, bugün kendisine ağabey olanların gazetelerde çıkan resimlerini de kesmiş olduğuna bahse girerim. Okulda, mahallede sıkça ezeli rekabet kavgaları içine düştüğüne de kalıbımı basarım. Ve sonra ufak ufak yönetime sokulmuş, hatta girmiştir. 100. yıl şampiyonluğunda yönetici oluşu Demirören'in bütün hücrelerinden hayatı boyunca erimeyecek, yok olmayacak biçimde kanına karışmamış mıdır? Karışmaması mümkün müdür? Ya şimdi? Başkan olarak Beşiktaş'ın iki kupalı şampiyonluk sezonunu yaşamaktadır. Yani? Açalım paragrafın önemini... Beşiktaş'ın hesaplarından genel kurula gelen yaprakların içinde Başkan Demirören'in 60 milyon dolardan fazla alacağının kayıt altında durmakta olduğu görünmektedir. Evet, 60 milyon dolar... Üç beş kişi bir araya gelip saymaya kalksak, acaba kaç gün sürer merak ediyorum. Öyle ya bizim ülkede en büyük dolar banknotu 100'lük değil mi? Böyle bir parayı, geri alacağı garanti bile olsa, kim v erebilir? Ya kökten o kulüpçü olacaksın, ya da petrol rafineri sahibi... Peki, kulübü borç altında tutup, sahibi olmaya yeltenmek olarak yorumlanabilir mi, bu para? Açık ve net söylüyorum... Yıldırım Demirören gibi başkanlar, zaten o kulüplerin sahipleridirler. Yani sonradan olma falanca kulüp üyeliği gibi değildir, Yıldırım Demirören'in Beşiktaşlılığı... İşte bu yüzden de o 60 milyon doları saymakta bir saniye bile düşünmemiştir Demirören... Kimilerine göre babası bu paraları vermekte, böylece oğlunu şirketlerden uzak tutmak istemektedir. Böyle olsa bile, var mıdır bu ülkede böyle bir başka baba daha? Ama Beşiktaş'taki Demirören olgusu başka bir şeydir. Büyüklüğü kupalarla falan ölçülemez. İşte Yıldırım Başkanın tribünde eşine, kızına, oğluna sarılışının, gözyaşları döküşünün arkasındaki tarihsel olgu budur. Çünkü eşi de, çocukları da tıpkı kendisini gibi Beşiktaş'ın tarihsel gelişimi içinde yaşamaktadırlar. Hele hele çocukları... Yani kökten Beşiktaşlılık... Bunu anlamak için, Üç Büyük Kulübün tarihinde doğmuş ve yaşamış olmak gerekmektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.