SİSTEMİ ÇÖZEN FARK ATACAK

A -
A +
Kurşunkalem Üniversiteye girişte adayları bu sene çok farklı bir sistem bekliyor. Birinci basamağı geçen adayları ikinci aşamada 5 oturum ve 11 farklı kitapçık karşılayacak. Sistemi çözen önemli bir avantaj elde edecek SİSTEMİ ÇÖZEN FARK ATACAK

> Şaban YILMAZ / Rehber Öğretmen Liseyi bitiren her öğrencinin hayali üniversiteyi kazanmaktır. Bu hayaline ulaşmak isteyen adayların sistemi iyi anlaması gerekir. 2010'da hayata geçecek uygulamada da öğrencileri iki basamaklı bir sistem bekliyor. Bu aşamalardan birincisi YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı), ikincisi ve çoklu oturumlardan oluşan LYS (Lisans Yerleştirme Sınavı) olarak açıklandı. YGS VE LYS'NİN FARKI NEDİR? YGS ve LYS, görev ve içerik bakımından birbirinden farklı sınavlardır. Bu fark, ilk bakışta soru biçiminde karşımıza çıkıyor. YGS'de daha çok yorum ve analitik düşünme kabiliyetini sorgulayan sorular olacakken, ikinci sınavlardaysa öğrencinin okumuş olduğu alana yönelik teorik bilgisi yoklanacaktır. Yani YGS endirekt, LYS ise direk bilgi isteyen sınavlar olarak yollarını ayırıyor. YGS tek oturumda yapılırken LYS çoklu oturuma sahip bir uygulamaya sahip. YGS'ye bütün adaylar girecek, LYS'de ise her aday kendini ilgilendiren oturuma girecek. İÇERİKLERİ NE OLACAK? YGS'de -ilköğretim 6. 7. ve 8. sınıf dâhil- daha çok 9. sınıfta ortak müfredat olarak bilinen kısımdan sorular gelecek. LYS'de ise 10. sınıftan itibaren seçilen alan bilgisini yoklayan sorularla karşılaşılacak. Fen alanında okuyan bir öğrencinin dil bilgisi çözerken, 9. sınıf sonrası konusu olan edebiyat tarihinden soru çözmeyecek olması buna bir örnek olabilir. SINAVLARIN AMACI NEDİR? YGS sınavının iki amacı vardır: Bunlardan birincisi; LYS'ye giriş biletini alma hakkı, yani baraj sınavı olmak. İkincisi; Meslek Yüksek Okulu, Açık Öğretim Fakültesi ve bir kısım dört yıllık fakültelere girmek isteyen adayların yerleştirme işlemini sağlamak. Baraj puanı olan 180'i geçemeyen adaylar, haziran ayındaki LYS oturumlarına katılamayacak. LYS ise dört yıl ve daha fazla süreli fakültelere yerleşmede köprü olacak. Alanlara göre haziran ayının ikici yarısı farklı hafta sonlarında yapılacak en az iki oturuma her aday girmek zorunda. Rakamlarla 2010 ÖSYS17 farklı puan türü hesaplanacak >> Adayları 2 basamaklı sınav bekliyor: YGS ve LYS >> Adayların ilk basamaktaki 160 sorusu, ortak müfredattan olacak ve adaylara 160 dakika süre tanınacak. YGS'de 9. sınıf müfredatından Temel Matematik, Türkçe, Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri testlerinden oluşan sorular sorulacak. >> Birinci basamağı geçen adayları diğer basamakta toplam 5 oturum bekliyor: LYS 1: Matematik-Geometri LYS 2: Fen Bilimleri LYS 3: Edebiyat-Coğrafya LYS 4: Sosyal Bilimler LYS 5: Yabancı Dil >> Adaylar okuduğu alana göre bu oturumlardan sadece 2'sine girecek. Örneğin Fen Bilimlerinde okuyan öğrenci LYS 1 ve LYS 2'ye girecek. Burada her aday okumakta olduğu alan derslerinden 160 ile 170 arasında soruya cevap verecek. (Yalnız yabancı dil alanındaki adaylar, ikinci aşamada tek oturuma katılacaklarından 80 soruya cevap verecek.) (Alan bazında yeterli sayıda soruyla, geçerli ve güvenilir bir ölçme sağlanmaya çalışılacaktır. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda fizikten toplam 20 soru çıkarken, bu sistemde YGS-LYS'de toplam 44 soru çıkacak.) >> LYS'de 11 farklı kitapçık için ayrı ayrı süreler olacak. (Her dersin oturum içindeki süresi ayrı ayrı olacak.) >> Birinci sınav için 6, ikinci sınavlar için 11, toplamda 17 farklı puan türü hesaplanacak. Aşamaların pastadaki payı: % 40 YGS, % 60 LYS olarak paylaşılacak. (YGS'nin toplam puana etkisi azımsanmayacak kadar yüksek olduğundan ilk basamağı sadece baraj sınavı gibi algılamak ciddi bir hata olur. Nisan ayında toplanacak puanlarla haziran ayının stresi makul seviyelere çekilebilir.) SİSTEMİ ÇÖZEN FARK ATACAK

SBS başvurusunu sakın kaçırmayın > A. Faruk Levent / Psikolojik Danışman Bildiğiniz üzere 6., 7. ve 8. sınıf SBS başvuruları devam ediyor. Sınav başvurusu için anne-babaların, MEB tarafından kılavuzda belirtilen bankalara çocuklarının T.C. kimlik numarasıyla sınav harcını yatırmaları gerekiyor. Geçmiş yıllardan farklı olarak bu yıl, internet üzerinden sınav ücretini yatırma imkânı getirilerek anne babalara kolaylık sağlandı. Son başvuru tarihi ise 26 mart. SBS başvurusu belki de sınav sürecinin en kolay aşaması. Özellikle SBS sürecinin 3 yıla yayılması, bazı zorlukları da beraberinde getirdi. Çünkü öğrenci, daha 5. sınıftan itibaren sınav baskısı ve endişesini hissetmeye başlıyor ve bu sıkıntı tam 4 yıl devam ediyor. Bu sistemde, bir sınav yerine tüm okul yılları ele alınıyor. Dolayısıyla öğrencinin okuldaki bilgiye ve okul sınav notlarına önem vermesi gerekiyor. SBS süreci, düzenli ve programlı çalışma alışkanlığı kazanmış öğrencilerin işini kolaylaştırmakta; fakat bu tempoya hazır olmayan öğrenciler için bir kâbusa dönüşebilmektedir. Hayatının ilk 10 yılını sakin ve huzurlu bir çocukluk yaşayarak geçiren öğrenciler, bu dönemde anne-babasıyla karşı karşıya gelebiliyor. Çocuğun eğitim hayatında meydana gelen bu değişiklik ise anne ve babaların yükünü bir kat daha artırıyor. Peki bu dönemdeki çocuğa nasıl davranılmalı? Dilerseniz onu da haftaya işleyelim... Kapının anahtarı: YGS Haziranın sonuna kadar devam edecek sınav maratonuna dâhil olmak isteyenler YGS'de baraj olan 180 puanı geçmelidir. Bu puanın altında kalan adaylar LYS oturumlarına girme şansını kaybedecektir. YGS'de 6 puan türü vardır. Bu puan 2009 ÖSS'de aşağıdaki puanlara karşılık gelir. (YGS 1-YGS 2=SAY 1, YGS 3-YGS 4=SÖZ 1, YGS 5-YGS 6=EA 1 puan türlerine karşılık gelmektedir.) YGS'deki 6 puan türüyle adaylar AÖF, Meslek Yüksek Okulları ve belli lisans programlarını da tercih etme imkânı bulacaktır. Örneğin; Bilgisayar Teknolojileri Öğr. YGS 1 puan türüyle, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon YGS 2 puan türüyle, Zihinsel Engelliler Öğr. YGS 4 puan türüyle, Çocuk Gelişimi YGS 5 puan türüyle, Bankacılık ve Finans da YGS 6 puan türüyle tercih edilecektir. (YGS 3 puanıyla tercih edilecek lisans programı bulunmamaktadır.) YGS toplam puana yapacağı %40'lık etkiyle üniversite kapısını da aralayan anahtar olarak bilinmelidir. SİSTEMİ ÇÖZEN FARK ATACAK

SAYFADAN TAŞAN HİKÂYELER Kuşların gözleri Küçük kız fırsat bulduğu her hafta sonu, babasının mahkûm bulunduğu, İspanya'nın en ağır siyasi cezalıların yattığı hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken, babası için çizdiği resmi yanında götürdü, ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkûmlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kâğıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı. Küçük kız çok üzülmüştü. Bu durumu babasına söyleyince, babası "Üzülme kızım, yine çizersin; fakat bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah, minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu!, Üzerindeki benekler nedir?, Portakal mı?" Küçük kız babasına eğilerek sessizce cevap verdi: "Hşşşt! O benekler, ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!" SİSTEMİ ÇÖZEN FARK ATACAK

Geçmişten günümüze eğitim Osmanlı'da kıraathaneler (kahvehaneler), ilim yuvalarıydı. İlk kahvehanenin İstanbul'da, 1554-1555 tarihlerinde Halep ve Şam'dan gelen iki kişi tarafından açıldığı rivayet edilir. Burada kimi kitap okur, kimi yeni yazılmış gazeller getirir okur, eğitimden bahsedilirdi. Kahvehanelere aydınlar, edipler, halktan kişiler toplanır; konuşup tartışırlar, şiir okurlar, bunları dinleyenler de çok istifade ederlerdi. Bazı kahvehanelere bu eğitici ve öğretici özelliklerinden dolayı "mekteb-i irfan" dendiği de olurdu. ("Osmanlı'yı Cihan Devleti Yapan 150 Sır" kitabından) Tavsiye filmler: Hayat Okulu Hayata dair her şeyi okulda mı öğreniriz? Yoksa okulda bizlere her şeyi öğreten öğretmenlerin de öğrencilerinden öğrenecekleri şeyler var mıdır? İşte bu soruların cevabını irdeleyen "Hayat Okulu / School of Life", hem komik hem sıra dışı hem de dram yüklü bir havayla izleyiciyi etkiliyor. Ekşimsi sözlük: Okul: "Varken pek sevmediğimiz, bitince de neden bitti ki?" dediğimiz yer... SİSTEMİ ÇÖZEN FARK ATACAK

SALİH UYAN Etkiliyorum Bilgisayar ve internet çağında e-beveyn olmak İçinde yaşadığımız bu çılgın bilgisayar ve internet çağının resmî açılışını, Commodore 64 ve Amiga 500'lerle bizim kuşak yapmıştır. İnternet ilk olarak Türkiye'ye 1994 yılında geldiğinde onun ne olduğunu tam olarak anlayamadık. Pijamasıyla bilgisayarın başında alışveriş yapan ve eşine: "Karıcığım, patlıcan da lazım mı?" diye bağıran bir adamın çizildiği karikatüre kahkahalarla gülünen günlerden bahsediyorum. Sonraki yıllarda dünya tarihinde şahit olunan en büyük ve hızlı değişimi yaşadık belki de. Hayatımız kolaylaştı, bilgiye ulaşmak en klişe deyimle artık "bir tık" ötemizde. Ama internet labirentinde başıboş gezinen çocuklar için tehlike kol geziyor. Aileler her şeyi bir kenara bırakıp, çocuklarının internet ve bilgisayar kullanımına yönelik bir düzenleme yapmalı, ev içi denetimi sağlamak için önlemler almalı. Saatler sınırlandırılmalı, tüm aile bireyleri alınan kararlara uyulması için gayret göstermeli. Neden mi? Yapılan araştırmalar Türkiye'de internet kullanan öğrencilerin yüzde 82'sinin kendi odasında bilgisayar ve internet erişimi olduğunu gösteriyor. Hâlbuki birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika'da ebeveynler kablolu internet bağlantısını tercih ediyor ve kabloyu da evin ortak kullanılan alanlarına yerleştiriyor. Böylece çocuklar, salonda veya oturma odasında internete bağlanarak ebeveyn denetiminde internet kullanıyor. Bazı anne-babalar tarafından çocuk bakıcısı olarak görülen bilgisayar oyunları, ilerleyen yaşlarda bağımlılığa dönüşüyor ve "spatulayla bilgisayardan çocuk kazıma" seansları anne-babayı en çok yıpratan mesele hâline geliyor. Yasaklamak da çözüm değil. Türkiye'de yaklaşık 18.000 internet kafe; pardon, atari salonu var ve birçoğu sokak aralarında kaçak olarak çalışıyor. Buralarda online kumarbazlar cirit atıyor, minicik veletler okul harçlıklarıyla klan savaşlarında aslanlar gibi çarpışıp level atlıyor. Okullarda yeni müfredat programıyla birlikte büyük ehemmiyet kazanan proje ve performans ödevleri "kopyala-yapıştır" konforuyla ciddiyetini kaybetti. Aylarca sürmesi gereken araştırma ödevlerini, öğrenciler "Google" amcalarına sorup dakikalar içinde servise hazır hâle getiriyorlar. Bilgisayarların hard disk kapasiteleri arttıkça düşünce gücü azalıyor, msn listeleri uzadıkça dostluk ömürleri kısalıyor. Gelen kutusu kalabalıklaştıkça, etrafımızdaki insanlar seyrekleşiyor. Çocuklar, hayatın anlamını arama motorlarına soruyor, dostluklarını ve sosyal hayatlarını küçük bir msn penceresine sığdırmaya çalışıyorlar. Bağlantılar hızlandıkça, hayatın temposu yavaşlıyor. Dizüstü bilgisayarlarda bel altı muhabbetler gırla gidiyor. Bedava SMS kampanyaları arttıkça kullanılan kelime sayısı azaldı. Mrb ile bye arasına sıkıştırılan kısaltmalarla dolu, İngilizce-Türkçe karışımı garip bir dil; cep telefonu ekranlarında ve sohbet odalarında can çekişiyor. Ve maalesef reklam aralarında suni solunumla canlandırılmaya çalışılan aile içi iletişim veya iki zil arasına hapsedilmiş eğitim, bu tehlikeyi önlemeye yetmiyor. Geçenlerde bir haber sitesinde okudum. İzmir'de bir polis, 7 yaşında kaybolan bir çocuk bulmuş ve onu ailesine teslim etmek için çocuğa adresini biliyor musun diye sormuş. Biliyorum demiş ağlayan çocuk ve sonu hotmail.com ile biten e-posta adresini söylemiş. Üzülelim mi, sevinelim mi karar veremiyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.