VERİMSİZ GÜNLER
Yaz tatilinin ortalarında olduğumuz bugünlerde öğrenciler; vakitlerini genellikle eğlenerek, televizyon seyrederek ve bilgisayar oyunlarıyla geçiriyor. Yani çocukların büyük bir çoğunluğu, tatilini verimsiz harcıyor ve buna bağlı olarak ciddi bir şekilde zihinsel boşluk yaşıyor.
EN ÖNEMLİ GÖREV
Zihni dingin tutacak aktivitelerin başında kitap okumak gelir. Dolayısıyla anne ve baba olarak en önemli görevlerimizden biri çocuklarımıza kitap okuma bilinci kazandırmak olmalıdır. Çünkü mide açlığı gıda ile giderilebilir; fakat zihnin gıdası kitap okumaktır.
> A. Faruk Levent
Gelişmiş ülkelerde kişi başına kitaba harcanan para, yılda ortalama 100 ABD doları iken Türkiye'de bu oran 10 doların altında. Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7, Türkiye'de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Türkiye'de her 100 kişiden sadece 4'ü kitap okuyor. Birleşmiş Milletler İnsanî Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında Türkiye, 86. sırada.
OKUMA ORANI ÇOK VAHİM
İstatistiklerde de görüldüğü üzere gelişmiş ülkelerde okuma alışkanlığı bir hayat tarzıdır. Yurt dışına giden insanlarımızın: "Otobüs veya metroya bindiğinizde biz hariç herkesin elinde bir kitap var, yabancılar iki durak arasında bile kitap okuyor!", "Parkta, bahçede, tatilde, deniz kenarında, yemekhanede boş zamanlarda kitaplar açılıyor ve bir sayfa dahi olsa kitap okunuyor!" şeklinde hayret veren ifadelerini hepimiz dinlemişizdir. Ülkemizin tam gelişmiş bir ülke olabilmesi belki de okuma oranlarımızı artırmamıza bağlı.
Yarının büyükleri, geleceğimizin teminatı çocuk ve gençlerimiz, ancak okuyarak ve zamanlarını verimli bir şekilde kullanarak kendilerini geliştirebilirler. Bu hakikate rağmen, Türkiye'de 5139 genç üzerinde yapılan bir araştırmada, gençlerin % 69'unun çok uzun zaman kitap okumadığı için son okudukları kitabın adını bile hatırlayamadıkları tespit edilmiştir. Bu durumun değişmesi için anne-babalara önemli görevler düşüyor.
PEKİ NELER YAPILMALI?
Eğitim hayatına başladığımız andan itibaren kitap okumanın gerekliliği ve yararları üzerine pek çok şey duyduk. Dolayısıyla okumanın hayatımızdaki yerini ve önemini hepimiz çok iyi biliyoruz. Hatta bazen yetişkinler olarak bu konuda çocuklara fazla baskı kuruyoruz ve çocuklar kitap okumayı adeta bir ödev olarak görüyor. Oysa önemli olan, kitap okumanın ne kadar keyifli, beyni ne kadar geliştirici bir etkinlik olduğunun çocuklara kavratılmasıdır.
Tatilde öğrenciler, en kestirme ve kolay vakit öldürücü faaliyet olarak genelde bilgisayar ve televizyona başvurur. Bu teknolojik aletler, çocuk ve gençlerimizin boş vakitlerini okuyarak değerlendirmesine engel olmaktadır. Dolayısıyla çocuklarımızın televizyon ve bilgisayarı daha kısıtlı ve programlı bir şekilde kullanmasını sağlamalıyız. Eğer bu konuda denetimsiz bir yaklaşım sergilersek çocuklarımız, yaşına ve gelişimine uygun olmayan olumsuzluklarla baş başa kalabilirler. Bu noktada, te-levizyon ve bilgisayara alternatif olarak çocuğumuzu kitap okumaya teşvik edebilir ve onun ilgi duyduğu alanlarda gelişimine uygun olan kitapları ona alabiliriz.
Çocuğumuzun kitap okumaya karşı tutumunda bizim tavırlarımız çok önemlidir. Bu yüzden anne baba olarak çocuğumuza örnek olmamız gerekir. Bu amaçla, tüm aile bireylerinin katılacağı okuma saatleri düzenlenebilir.
Çocuklarımızın okuduklarıyla ilgilenip onlara sorular sorulabilir, öğrendiklerini anlattırabilir, bize bilgi verme zevkini yaşatabiliriz. Böylece, çocuğumuz bilgili olmanın değer kazandıran bir durum olduğunu görerek bu değeri daha da fazla artırmaya çalışacaktır. Yapılan araştırmalar, evdeki kitap sayısı ve anne babanın kitap okuma alışkanlığının çocuklar üzerinde etkisinin çok büyük olduğunu gösteriyor.
Kitap, istenildiği her zaman ve her yerde ders vermeye hazır bir öğretmendir. Başarılı insanlarla, büyük fikir adamlarıyla oturup sohbet etmenin yolu "OKUMAK"tır. Kitaplar, okuyan kişinin düşünme becerisini geliştirir, anlama yeteneğini artırır ve problemleri çözmesi için kişiye yol gösterir. Ayrıca kitap okumak hem kelime hazinesinin gelişmesini hem de sınavlarda daha hızlı olmayı, soruları daha iyi anlamayı sağlar.
Çocuklarımız için yaz tatilinde en önemli çalışma, onların bol bol kitap okumasıdır.
Anne kıymeti gelen kutusu
Umut Genç (Bodrum)
Sizi sütüyle besledi. Geceleri onu uyutmadınız.
Size dualar öğretti. Çoğu zaman onu unuttunuz.
Sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü. Ona "Bizimle oturma!" dediniz.
Zararlı yayınları seyretmenizi istemedi. O evde değilken bunu unuttunuz.
Sizi okula kadar götürdü. Arkadaşlarınız alay etmesin diye onunla kapıda vedalaştınız.
Bebek bakımı hakkında size fikir verdi. Siz de ona: "Artık bu ilkel yöntemleri bırak!" diye karşılık verdiniz.
Sizi arayıp size bir akrabanızın düğününü hatırlattı. "Anne işim başımdan aşkın!" diye cevapladınız.
O hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu. "Yaşlılar çocuk gibi nazlı olur!" diye düşündünüz.
Derken bir gün öldü... Şayet hâlâ sizinleyse, hiç olmazsa ona bir daha sarılın.
Her türlü katkınızı bekliyoruz:
utku.ozturk@ihlaskoleji.com paylaşım merkezi
> Yazılı sorularına verilmiş ilginç cevaplar
s: Mutasyon nedir?
c: Bir insanın mutasyon sonucu değişimine denir.
s: Oksijensiz solunumun denklemini yazınız.
c: Oksijen ve hava ile yaşarız. Hava ya da oksijen olmasaydı yaşayamazdık, ölebilirdik ve o yüzden havadan faydalanırız.
s: Risk nedir?
c: Budur.
s: Kumarın zararları nelerdir?
c:
x) benim bir tanıdığım vardı, kumar oynadı, ocağı söndü. (Gerçekten çok etkin bir cevap!)
y) (Ki bu da x'in sıra arkadaşıdır.) Benim bir arkadaşımın bir tanıdığı vardı, kumar oynadı, ocağı söndü.
s: Ormanlarımızda yaşayan hayvanlara örnekler veriniz.
c: Aslan, fil, yılan...
s: Kalsiyum hangi besinlerde bulunur?
c: Et, balık, meyve, sebze, diş macunu...
s: Tropikal iklimin bitki örtüsü nedir?
c: Ananas, Hindistan cevizi, kivi, mango, muz.
"Tweetçi"
* erdilyasaroglu
O kadar sıcak ki klima kapalı zannedip klimayı açayım derken kapattım.
* Niltakipte
Sevmediği insanları sever gibi,
sevdiklerini sevmez gibi yapmayan şeye, "çocuk" denir.
* hale_akay
CHP'li çift evlenirken "evet" dememek için nikâh masasında "Kabul ediyorum" demiş. Cidden apayrı bir modelsiniz
kardeşim.
* birolguven
Diş hekimlerinin tavsiye ettiği diş macunu var. Neden iç hastalıkları mütehassıslarının tavsiye ettiği çorba falan yok?
* BurakCelik
Ramazanın ilk gününde KPSS'mi açıklanır ya! Sinirlenip ya da keyiflenip sigara yakanlara, ya da üstüne bir bardak soğuk
su içenlere geçmiş olsun!
* Elif_Safak
Öyle kelimeler var ki Türkçe'de, bunları bir başka dile kolay kolay çeviremezsin, bunlardaki aynı tadı bulamazsın, "edep"
gibi, "dost" gibi, "muhabbet" gibi...
* eng_ygl
Eğer Amerikalılar Müslüman olsaydı, ramazanda, dev gibi bir hamburger köftesini iki ramazan pidesinin arasına
koyarlardı iftar menüsünde.
AZMİ AKSOY
Etkiliyorum İki buçuk liralık yangın
Liseyi bitirdiğim senenin yazında, hayatı tanıma dersleri kapsamında, kumaş ve tuhafiye malzemelerini toptan satan bir iş yerinde tezgâhtar olarak çalışıyorum. Mağazanın sahibi; 75 yaşlarında, zayıf, uzun boylu biri. Patronun başka elbisesinin olmamasını düşünemiyorum; ama nedendir bilmem, patron, her gün aynı kıyafetle geliyor işe. Öyle ki ceketin boyun kısmı ile kol ağızlarının rengi iyiden iyiye solmuş. Öğle yemeği için evden peynir, ekmek, zeytin getiren enteresan bir tip... Oysa üç katlı mağazası var Galip Bey'in. Alev ve Ateş adında iki oğlu da onunla çalışıyor.
Bir gün ikindi vaktine doğruydu. Dükkânın kapısından temiz giyimli ihtiyar bir bey girdi. Bu bey, sağlı sollu bizi süzdükten sonra iki tezgâhın arasından doğruca dükkân sahibinin oturduğu camlı bölmenin kapısına gitti. Selam verdi ve: "Beyefendi hayırlı işler diliyorum" diyerek önce kendini takdim etti, sonra da dükkân sahibine: "Allah rızası için yüksek tahsil gören fakir gençlere yardımcı olmaya çalışıyoruz. Siz de bu hayra ortak olmak ister misiniz?" diye kibarca sordu. Galip Bey, adama sert bir ses tonuyla: "Patron burada değil, bizim de yetkimiz yok. Allah versin, hadi bakalım!" diyerek dilenci muamelesi yaptı. Adamcağız bir müddet hiç kımıldamadan öylece baktı. Sonra yüzünde acıklı bir tebessüm belirdi. "Sadaka belâyı önler Beyefendi!" dedi ve cebinden çıkardığı iki buçuk lirayı "Buyurun, bu size hediyemdir!" deyip Galip Bey'in masasının üstüne yavaşça bıraktı, kısa bir müddet bekledi ve arkasını dönüp gitti.
Galip Bey, gayet sakin bir şekilde iki buçuk lirayı aldı, acaba sahte mi, hakiki mi der gibi bir süre parayı inceledi ve sonra önündeki kasa-çekmeceye koydu. Ben, bulunduğum bankonun arkasında utancımdan kıpkırmızı kesildim. "Bu hareket o anda Gadab-ı ilâhiyi celp etmiş olsa hepimiz duman olurduk" diye düşündüm ve niçin arkasından koşup cebimdeki birkaç kuruşu vermedim diye de kendi kendime kızdım.
O gece sabaha kadar uyuyamadım. Hadiseden çok etkilenmiştim. Ertesi gün istemeyerek iş yerine gittim. Mağazaya yaklaşırken burnuma yanık kokusu geldi. Kaldırımın kenarından sanki boru patlamış gibi su akıyordu. Üç tane itfaiye arabası vardı mağazanın önünde. İtfaiye erleri hortumları topluyordu.
1976 yazıydı, olaydan sonraki günün gazeteleri, Galip Bey'in mağazasında gece yarısı çıkan yangını itfaiyenin ancak sabaha karşı söndürebildiğini yazıyordu. Bir gün önce var olan üç katlı mağaza, bir gün sonra yoktu artık. Üç gün sonra da Galip Bey terk etti bu dünyayı. "Çocuklarına isim koyduğu gün mü yazılmıştı kaderi acaba?" diye geçti içimden.
Her yeni kayıt döneminde hatırlarım bu hadiseyi. Maddi durumunun iyi olduğunu bildiğim birçok kimse vardır. Bırakın başarılı fakir çocuklara burs vermeyi, "Çocuğumu nasıl bedava okuturum?" hesabı yaparlar.
Ekmeden biçmeye çalıştıkları ürünü; susuz, yelsiz değirmende öğütme isteğinde olan bu mantığı kavrayabildiğimiz zaman meseleyi de çözebileceğimize inanıyorum.