Sultan 2. Abdülhamid'in tahtan indirilmesinden sonra Osmanlı hükümetinin idaresi tam manasıyla Siyon Yahudi Cemiyetinin İttihat ve Terakki namındaki teşkilatınanın eline geçti. 1909 senesinde Ekim ayında İttihat ve Terakki Selanik'te bütün mebuslarının katılmasıyla muazzam kongresini yaptı. Bu genel toplantının dışında ileri gelenler ve reislerden oluşan bir heyet ayrıca bir gizli toplantı daha tertip ederek Siyon Cemiyeti ile Doğu Yahudi Mason Locasının "Bundan sonra Türkiye nasıl idare olunacaktır?" sorusuna aşağıdaki 4 maddelik kararla cevap verdiler.
1-Bundan sonra Türkiye'de dinin nüfuz ve kuvvetini kırmak.
2-Hilafeti saltanattan ayırıp zaafa uğratmak
3-Türkiye mali ve iktisadi kaynaklarını kardeşler (mason) arasında bölüştürmek
4-İmkan bulunca cumhuriyeti ilan edip Osmanlı hanedanını ortadan kaldırmak
Bu kararların ülke içindeki hükümlerinin yerine getirilmesi ve dışarıda propagandasının yönetilmesi Siyon Cemiyeti memurlarına havale edildi. Bunlar herşeyden evvel Türk basınını türlü türlü vasıtalarla elde ettiren ve gayelerine doğru yönlendirmeye başladılar. Bu cereyana kapılmayan birkaç vatanperver gazeteci tabiatıyla muhalefet konumunda kaldı. Fakat takdir ve himaye bulamayıp esaslı bir muhalefet dahi kuramadı. Ve hayli fırsatlar heba olup gitti.
Siyon Cemiyeti ise faaliyetlerinde devam ve ele geçirdiği basınla saf halkı ve orduyu iğfale özen göstererek programını istediği gibi meşrutiyet ve milli hakimiyet perdesi altında tatbik ve icraya koyuldu. Yukarıdaki bilgiler Osmanlıca ve Fransızca yazılı Mevlan zade Rıfat Beyin Siyonistler Osmanlıyı Nasıl Yıktı? Adlı eserinin alınmıştır.
Fener Rum Patriği Goriyongos'un Rus Çarı Birinci Aleksandr'a yazdığı mektupta: "Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayri mümkündür. Türkleri evvela dinlerinden ve maneviyat ve şahsiyetlerinden mahrum bırakmak gerekir. Manevi mihraklarından mahrum oldukları gün Türkleri yenmek mümkün olacaktır."
Bizi millet yapan yani öteki milletlerden farklı kılan şey, kendimize mahsus olan dilimiz, dinimiz, tarihimiz, geleneklerimiz, mimarimiz, musikimiz, forklorümüz, yeme içme alışkanlıklarımız kadar hertürlü özelliğimizdir.
Önce dil unutulur. Arkadan şarkılar, türküler, ninniler ve maniler unutulur. Ondan sonra da töre ve gelenekler unutulur. Ve netice de topyekün kültür değerleri ile birlikte milliyet yani Türklük kaybolur.