864 rakımlı tepenin dayanılmaz cazibesi

A -
A +

Yeni Cumhurbaşkanı seçiminin çetin geçeceği bugünden belli oldu. Çünkü Abdullah Gül'ün 5 yıl mı yoksa 7 yıl mı görev yapacağı tartışması erken başladı. Oysa 5 yılda karar kılınsa bile Gül, 2.5 yıl daha görevde kalacak. CHP ve MHP'nin 2011 yılında yapılması öngörülen genel seçimleri atlayıp, cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik strateji geliştirmeleri ilginç ama anlaşılabilir. Çünkü yeni Cumhurbaşkanı'nı halk seçecek. Üstelik en az yüzde 51 oy oranı ile seçileceği için önceki cumhurbaşkanlarına göre çok daha güçlü konumda olacak. Belli ki CHP ve MHP, "devletin tüm sinir uçlarının toplandığı 864 rakımlı tepeyi", AK Parti iktidarına karşı hâlâ "son kale" olarak görüyor. O yüzden şimdiden mesafe almaya çalışıyorlar. Yargı bağımsızlığı etrafında kopan "yetki" tartışması fırtınasını da bu çerçevede değerlendirmek mümkün. Çünkü, "yargı siyasallaştı" ve "AK Parti'ye yeni kapatma davası açılacak" iddiaları, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine damga vuracak. Çankaya yarışının Erdoğan-Gül kavgasına dönüşeceği tezi ise, muhalif cephenin beklentisini yansıtsa da AK Parti dinamikleri açısından gerçekçi değil. Terörle mücadelenin nabzı Ankara'da atacak Demokratik açılım süreci ile terörle mücadelede yeni bir döneme giren Türkiye, "3. Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği" sempozyumuna ev sahipliği yapacak. Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi'nin 15-16 Martta düzenleyeceği toplantının açış konuşmasını Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ yapacak. BM, NATO, AB başta olmak üzere çok sayıda uluslararası kuruluşun temsil edileceği toplantıya, 700 civarında uzman katılacak. Her ülke farklı açıdan yaklaştığı için henüz üzerinde uzlaşma sağlanmış uluslararası ortak terör tanımı bile yok! Bu da terörle mücadeleyi zorlaştırıyor. Umarız bu kez sözler, somut tanımlar ve iş birliğine dönüşür. Ermenistan derede boğulmamalı Emekliye ayrılmaya hazırlanan MGK Araştırma Değerlendirme Başkanı Gürsel Demirok, bir kokteylde sohbet ederken Ermenistan ile imzalanan protokollerle ilgili şunları söyledi: "Deniliyor ki, 'Ermeniler içinde yaşadıkları ülkelerdeki kimliklerini Türk düşmanlığını yaşatarak koruyorlar, aksi halde eriyip gidecekler.' Nefretle beslenen kimliği aklım almıyor. Kimliği yaşatan kültürdür, dildir, gelenek-göreneklerdir. Ermenilerin de bizim gibi zengin kültürleri, köklü gelenekleri var. Kimliklerini korumak istiyorlarsa kültürlerine sarılsınlar. Protokoller, geçmişte yaşanan trajedilerin ortaya konulmasına ve bölge halkının barış, huzur ve refahına katkıda bulunacak fırsat penceresi açıyor." Gerçekten de Türkiye ile protokolleri imzalayıp okyanusu geçen Ermenistan, Anayasa Mahkemesi'nin şartlı onayının arkasına saklanıp, derede boğulmamalı. Protokoller imzalanırken fonda poz veren ABD, Rusya, Fransa, İsviçre ve AB de seyirci kalmamalı. Türkiye'nin 'Karabağ çözülmeden protokoller yürürlüğe girmeyecek' yaklaşımı ise, Kafkasya'da biriken sorunların toptan çözümü için bir "kaldıraç" olarak görülmeli. Tabii gerçekten çözüm isteniyorsa!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.