PKK 1978'de kuruldu. Örgüte destek olmayanları ve "bir gün intikam alırlar" korkusuyla onların bebeklerini öldürmeye 1984 yılında başladı. Örgüt; 1986, 1990, 1992 ve 1999 ve 2008 yıllarında tasfiye sürecine sokuldu. Ancak çeşitli nedenlerle değerlendirilemedi: 1987: Sıkıyönetim'den Olağanüstü Hâl uygulamasına geçiş süreci yönetim boşluğuna yol açtı. 1991: 1. Körfez Savaşı ve Irak'tan, Türkiye'ye büyük göç dalgası yaşandı. 1992: Askerlik süresi kısaltıldı, deneyim kayboldu. 1999: Teröristbaşının yakalanması ile sağlanan avantaj, 2002'ye kadar ekonomik kriz; 2002-2004 yılları arasında ise bugün ortaya çıkan askerî müdahale arayışları yüzünden kullanılamadı. 2008: Son sınır ötesi operasyon ve ABD'nin Irak'tan çekilme takvimini açıklaması örgütün tasfiyesine bir fırsat daha verdi. 2009'da demokratik açılım için düğmeye basıldı. Ama hem muhalefet hem de devletin ilgili kurumları mesafeli durunca, hükümet tecrübesizliğin sıkıntısını yaşadı. Buna rağmen açılımı sürdürmesi takdire şayan. Terörün yükselişe geçtiği bir dönemde, şu sorulara verilecek cevap önemlidir: "Sorun, AK Parti'nin mi yoksa devletin sorunu mu? AK Parti'nin Ermeni, Kürt ve Kıbrıs açılımlarının akamete uğraması karşısında ellerini ovuşturanlar, yarın yönetime geldiklerinde bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalmayacaklar mı?" Tarih bu sorunların çözülmesine iktidar ve muhalefet diye ayırmaksızın katkı yapanları altın harflerle yazacaktır. Akıl tutulmasına kapılıp engelleyenleri değil. Hâlâ mı istihbaratın koordinasyonu?!. Terör örgütü ile mücadelede 32 yıllık tecrübeye rağmen hâlâ istihbaratın yerel-genel koordinasyonundan söz edilmesi sizce de şaşırtıcı değil mi? Üstelik yasal olarak istihbarat koordinasyon sorumluluğunun MİT'e verilmesine rağmen. Acaba kaç kişi, MİT'in dışında Dışişleri, Genelkurmay, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri, Jandarma Genel ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de istihbarat birimi olduğunu biliyor? Buna rağmen, her terör olayından sonra gündeme gelen istihbarat eksikliği can sıkıyor! Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ne yapacak? Artan terör olaylarından sonra gözler yeni kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına çevrildi. Müsteşarlığa eski İstanbul Valisi Muammer Güler'in atanması önemli bir hamle oldu. Ama kimse müsteşarlıktan sihirli bir dokunuşla sorunları çözmesini beklememeli. Çünkü Güler, enerjisini halen bina tefrişi ve personel alımına harcıyor. Uzmanlık gerektiren işler için torpil arayışları ise rahatsızlık veriyor. Örneğin terör konusunda uluslararası hukuk ve en az iki dil bilmeyi gerektiren göreve taşrada avukatlık yapanlar için kulis yapılıyor.