Anneler, bebeklerinin gazını çıkarmakta pek fazla zorlanmıyor. Ne var ki, ekonominin gazını ve havasını almak, bebeklerin gazını almaya hiç benzemiyor. Ekonomi, gazını vermemekte direniyor. Şu gündeme bakın bir kere, hava basanlar ile hava almaya çalışanlar arasında sıkıştık kaldık. Hava yaptırmak kolay, hava almak zor. Ankara, kriz üretmekte, hava yaptırmakta, ne kadar başarılı olduğunu geçmişte defalarca kanıtladı. Kanıtlanan bir gerçek daha var: Ankara'dan her şeyi düzeltebilmek mümkün değil, fakat her şeyi daha kötüye götürebilmek çok kolay. Bu ikincisine bir alt sınır çizilemiyor. "Daha iyisi çok zor", "daha kötüsü çok kolay" tarzında bir asimetri, sık sık gündeme geliyor. Ekonominin havasını atması için, siyasetin hava yapmaması gerekiyor. Avrupa Birliği (AB) siyasetin ve ekonominin hava yapmaması için dikkat edilmesi gerekenleri, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri ile özetlemiş. Havamızı aldırmak için bazen Brüksel'e, bazen de Washington'a gidiyoruz. Ustalardan birisi AB, diğeri ise küresel ekonominin finans kâhyası, IMF. Brüksel ve Washington'da yazılan reçetelerle havamızı tahliye ediyoruz. Her ikisi de bizim havamızı almakta zaman zaman çok zorlanıyor. Hava yapar mı? IMF, "Yeni teşvik paketiniz hava yapar" diyor. Biz, "Yapmaz, merak etme!" diye diretiyoruz, ama ikna olmuyor. IMF Türkiye Temsilcisi Hugh Bredenkamp, 36 ilde uygulanan teşviklerin genişletilmesini kaygı verici bulmuştu. Geçtiğimiz Perşembe, IMF Dış İlişkiler Direktörü Tom Dawson, teşvikli il sayısının artırılmasının "sosyal güvenlik açığının azaltılması" ve "faiz dışı fazla" gibi temel hedefleri tehlikeye sokacağını vurguladı. Sütten ağzı yanan IMF, yoğurdu üfleyerek yiyor. IMF eski Direktörü Michel Camdessus, Güney Doğu Asya krizinden sonra "Bir onsluk (28 gram) önlem, bir poundluk (454 gram) tedaviden daha iyidir" demeye başladı. IMF, "mali disiplin," "şeffaflık" ve "hesap verme sorumluluğu"nun finansal krizlerin önlenmesinde anahtar olduğuna inanıyor. Teşvikli ya da teşviksiz, yatırım kararı almak ve uygulamak gerçekten çok ciddi bir iş. Bugün için son derece doğru ve isabetli görünen bir yatırım kararı, birkaç sene sonra tam bir ayak bağına dönüşebiliyor. Yatırımlar için en büyük teşvik, makroekonomik istikrar. Dolayısıyla, yatırımları artırırken, teşvik ederken, makro ekonomik istikrarı zedelememek gerekiyor. IMF'nin dırdırının özeti de bu zaten. Acil servis! IMF-Türkiye ilişkilerini analiz eden bazı iktisatçılara göre, IMF, Şubat 2001 krizine kadar bozuk süte (Türkiye'nin problemli banka ve finans sektörüne) maya çalmaya çalıştı; maya tutmayınca, çökelek ile idare edin demeye başladı. IMF'yi sütten anlamayan "cahil yoğurtçu"ya benzeten bu yaklaşımın pek fazla taraftarı yok. IMF'yi savunanlar ise, söz konusu kurumu alternatifi olmayan bir acil servis olarak nitelendiriyor; Türkiye ekonomisini, acil serviste tafra yapan, nara atan "huysuz hasta"ya benzetiyorlar. Seçin bakalım, bir tarafta "cahil yoğurtçu" diğer tarafta "huysuz hasta!" *** Seçemediniz değil mi? Merak etmeyin, yalnız değilsiniz...