Avrupa bir yandan ekonomik krizle tanışırken diğer yandan Noel'e hazırlanıyor... Kapısını çalacak bir kış masalından yani ekonomik krizden habersiz ve duyarsızca bencil hayat sürmeye devam ediyor... Birileri kazanırken, büyük kalabalıklar ise kaybetmeye devam ediyor... Kara kış günlerinde asırlardan beri anlattıkları Ren geyiklerinin çektiği uçan kızağıyla çocuklara hediye bıraktığına inandırılan bir masal adamdan ibaret Noel Babalarının ne bıraktığını da görmüş olacağız... Londra'da Regent, Oxford ve New Bond Paris'te ise St.Germain, Champs-Elysees gibi dünyaca ünlü cadde ve sokaklar ışıklandırılmış... Kısacası, yeni bir yıla hazırlıklar sadece kuru bir alışverişten ibaret... Ve bu hazırlıktan en çok faydalanan kesim ise yine ünlü markaları buluşturan devasa mağazalar... Londra'da Harrods, John Lewis, Selfridge, Paris'te ise Galeri Lafayette ve Printemps gibi AVM'ler insan kaynıyor... Sanırsınız ki bu ülkelerde fakir kalmamış ama biraz kentin merkezinden uzaklaştıkça ve yer altındaki metrolarda trenlere bindikçe gerçekle yüzleşiyoruz... Anlıyoruz ki zenginler yukarıda, fukaralar ise aşağıda yaşıyor... Bir zamanlar dünyanın en fukara ülkesi diye bildiğimiz ve herkesin beş dolara çalıştığını sandığımız Çinliler ise bu pahalı alışverişin en iyi müşterileri... Paha biçilemeyen lüks ürünleri satan mağazaların reyonlarında kuyrukta bekleyenler ya Çinli, ya Japon veya Rus... Araplar ise her yerde... Avrupa altın dağıtacak Noel Babalarını beklerken kurdukları birlik dağılacak gibi... * Shakespeare'nin 'Ben uykuda sultandım, uyanınca hiç oldum' dediği günler kapıya dayanmış... Karanlığın soğuk yüzüne teslim olmuş arka sokaklar ise sessizliğin ve sahipsizliğin kucağında kıvranıyor... Parklardaki çınar ağaçlarının altındaki konuşamayan adamlardan oluşan asırlık heykellere insanlar anlamsızca bakıp duruyor... Yaralarına teselli olacak bir çift kelime dahi söylemiyor... Son trenin istasyondan gidişi gibi bir sonbahar daha takvim mezarlığına yol alıyor... Bir bahar daha gelecek mi? sorusu ise cevapsız kalıyor... Bir kış masalıyla belki avunacak, avutulacaklar... * 'Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için' diyen Shakespeare'nin tarif ettiği durumdalar... Rodin'in o ünlü 'düşünen adam' heykelindeki gibi insanlar kara kara düşünüyor. Sadece heykellerin düşündüğü ülkelerinde biraz konuşan, ağlayan, gülen ve yürüyebilen adamlar düşünülseydi belki bu kış masalı kapıya dayanmayacak ve yazılmayacaktı! Bağımsızlıklarına çok düşkün olduklarını her fırsatta söyleyen Batı ne acı ki nice ülkeyi kendilerine yüzyıllardan beri bağladı ve sömürdü... Düştükleri çukuru yine kendi insanlarından Shakespeare özetlemiş; 'Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da tutamazsın' Batı, bir kış masalını beklerken bu masaldan biz nasıl etkileneceğiz onu da zamanla göreceğiz...