Priştina'da iki kayısı ağacı

A -
A +

Birinci Dünya Savaşı'nı bahane eden o dönemin küresel güçlerinin asıl derdi Osmanlı Devleti'ni tasfiye etmekti. Balkanlar'ın, Osmanlı Devleti hakimiyetinden çıkartılmasıyla başka bir dert başlatıldı... O da; göçler... 1923-1933 yılları arasında Makedonya'dan 110 bin göçmen Türkiye'ye gelir. 1950'li yıllarda Yugoslavya'dan başlayan göçlerde ise yaklaşık 175.392 kişi gelir... Daha sonraki yıllarda bu göçler durdurulsa da, aralıklarla devam eder... * Eski Cumhurbaşkanlarından İsmet İnönü döneminde, yani 1950'den önce, Balkanlar'dan gelen göçlere asla izin verilmiyor, devlet politikası gereğince! Balkanlar'daki göçlerin altında yatan tek neden ise, kılık ve kıyafet, dil, din konusundaki kısıtlamalar ve ellerindeki toprakları alma oyunları etken olmuştur... Merhum Menderes döneminde kabul edilmelerinden dolayı gelen göçmenler uzun yıllar Demokrat Parti ve akabinde Adalet Parti'yi desteklemişlerdir. * Bir dost ile bu göçler üzerine sohbet ederken, bir ara gözleri doldu ve; "Bilir misiniz, benim annem kayısı hiç yemez!" Nedenini sorduğumda, gözleri dolu dolu annesinin hikâyesini anlattı; "İkinci Dünya Savaşı yıllarında annem on bir yaşındadır... Yugoslavya'nın Priştina kentinde yaşamaktadırlar... Yönetim zulümlere başlar, kılık ve kıyafetten tutun, dil, din ve topraklar konusunda her türlü baskı yolunu denerler... Dedem, baskılara dayanamaz ve altmış yaşında kahrından vefat eder... Dini vecibelere uygun şekliyle ölülerini yıkayıp defin etmemesi için camilerin gasilhanesi dahi kapatıldığından, dedem bahçelerindeki iki kayısı ağacına bağlanan teneşir tahtasında yıkanır... Ki o bahçelerindeki kayısı ağacının verdiği meyveyi tarif etmek ise mümkün değildir... Ağaçların etrafına beyazdan bir örtü serilir, kimselerin görmemesi için... 11 yaşındaki annem babasının bu halinden dolayı o günden beri ağzına kayısı götürmez... Ne zaman pazarda veya başka bir yerde kayısı görse, iki kayısı ağacı arasına bağlanan teneşir tahtasında yıkanan babası ve akabinde Priştina'dan göç edişleri aklına gelir..." * Günümüzde yapılan kılık ve kıyafet tartışmalarına, biraz da insan hikâyelerinden yola çıkılarak bakılırsa, ne istendiği daha iyi anlaşılmış olacağı kanaatindeyim... Otuz yıldan beri Mehmetçik'lerimizi şehit eden eşkıyalara ve dağdaki teröristlere belki otuz defa özel af çıkartıldı. Özel, ısmarlama ve teslim etmenin ön şartı olarak elebaşlarına kanun maddesi çıkartılıp, idam cezası kaldırıldı... Ülkemin dağlarında, kentlerinde, kasabalarında binlerce 'Mehmetçik' ve masum insanımızı şehit eden eşkıyalar için bile 'eve dönüş' yasası adı altında evlerine dönmeleri ve silahlarını bırakmaları için kırk defa af çıkartıldı... Başını örtüp ilim öğrenmek ve 'üniversiteye dönüş' yapmak isteyenler için ne zaman bir yasa çıkartılmak istense, bu ülkede 'kıyamet' kopartılmak isteniyor! Ülkesini gerçekten sevenler tarafından karşılaşılan bu tavrı anlamak ve gelecek nesillere anlatmak oldukça çok zor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.