2011 Nisan ayında bir yasa çıkartılıyor... Ne Türkiye Futbol Federasyonu ve ne de Kulüpler Birliği çıkan yasanın ne anlattığına dair kamuoyunun dikkatini çeken bir sempozyum düzenlemiyor... Bu ülkenin ceza hukukçularıyla kulüplerin spor branşlarından direkt sorumlu yöneticilerini bir araya getirmiyor... TBMM bir yasa çıkartıyor, kimse işin ciddiyetinin farkında değil... Yasayı her kime sorduğumuzda, taraftara yönelik şiddet yasası deyip geçiştirdiklerini hatırlıyorum... 90 dakika maç seyretmekten sıkılmayan ve keyif çatanlar bir araya gelerek; şu yasayı açıp okuyalım ne diyor? dahi dememiş... Israrla yasanın üzeri örtülmüş... Spor yazarları, muhabirleri ve yorumcuları sabahtan akşama kadar sansasyon transfer ve yönetim dedikodularını sütunlara taşımaktan başını kaldırıp da yasanın içeriğine yönelik bir uyarı haber ve yazı yazmamış... Futbol ormanında avcılar tuzak kurulmuş ve tuzakların üzeri örtülmüş... * Kulüp hukukçularının da büyük sorumluluğu var... Kısacası, özellikle bizim gibi ülkelerde kimse ne yaptığı işin hukukunu ve ne de sınırlarını bilmiyor. Bilmediğinden dolayı da etik kurallar kelimelerden ibaret kalıyor. 'Kanaatimce, sanıyorum, bana göre, olması gereken, tahminimce' diye başlayan cümlenin devamı hangi kelimelerden ibaret olursa olsun sonuç mahkeme kapılarında son buluyor... Hukuki taraf daima angaryadan ve bir engelden sayılıyor... Hukukun kapısına dayanıldığında ise; - Suç olduğunu bilmiyordum! gibisinden mazeretler sıralanıyor ve niyet hikâyelendiriliyor... Bu ortamda dahi herkes tribüne oynuyor... Durumdan vazife çıkartmaya çalışanlar için âdeta gün doğmuş... Yüz yılda bu noktaya gelen Türk futbolu bu yarayı kapatacak gibi gözükmüyor... * Beyoğlu'nda bir kahveye baskın yapar gibi bankalara giren Bakan Tantan ve ekibinin yürüttüğü temiz eller operasyonlarını hatırlayalım... Bugüne dek birilerinin çıkıp Tantan ve ekibine, savcı ve hakimlere; ne oldu operasyonlar? sorusunu sorabildi mi? Bu ülkede bütün başarı hikâyeleri polisiye romana dönüştürülüyor ve karakolda yazılmaya başlanan senaryolar mahkemelerin marifetiyle cezaevlerinde bitiyor... Üç-beş yıl sonra ise 'pardon' deniliyor... Kamuoyu ve taraftarın yüreğine büyük bir şüphe artık düşürülmüştür... Hakim kararını vermeden medya sayesinde kamuoyu herkesi yüreğinde mahkûm etmiştir... Herkes kahramanlık peşinde... Oysa kimlerin kahraman olduğunu anlamak için aradan yüz yıl geçmesi lazım... Kahraman savcı, hakim, polis ve gazeteci rollerini oynayan ve beş yıl sonra da meslekten menedilen kahramanlar o kadar çok geziyor ki bu ülkenin sokaklarında... 'Cüzdanı ile vicdanı arasına sıkışan yargı' artık bilmediğimiz başka şeylerin arasına aklını, merhametini, insafını, yüreğini, kalbini ve pusulasını da sıkıştırmış görüntüsünden hızla kendini kurtarmalıdır! Çünkü bu ülkede ucuz roman o kadar ucuz yazılıyor ki!