Uzaklara Mektuplar

A -
A +

Uzaklarda bir yerde 'dünyanın kazıklarından' sayılan dağlara kar yağıyor ve o gecenin bir yarısında dosta mektup yazıyordu... Kendine ait olmayan bir yere varabilmek, durabilmek ve ihtişam fırsatlarına kavuşabilmek için çırpınan nicelerinin akıbetlerini görüyor ve 'dost bildiklerinin' yüzlerindeki ifadelerin belirsizleştiğine şahit oldukça hayattan ürktüğünü kaleme alıyordu... Hazreti İbrahim kadar kimse suçsuz olmasa da, masumları ateşe atan Nemrut kadar günahkâr olanların yüreğinin acımadığını da görüyordu. Hazreti Musa'nın asasına yenik düşen Firavun'un ihtirası ve inkârcılığının getirdiği felaketi herkesin bilmesine rağmen, insanların, Firavun ruhlu adamların peşinden koşmaya neden devam ettiğini uzaklardaki dosta soruyordu... 'Kimseler duymasın,görmesin' diye, kentin ara sokaklarına sığınarak yağan yağmurlardan kaçanların düştüğü telaşlara adını yazdıranların her gece evlerine 'yorgun savaşçı' halet-i ruhiyesiyle günah dolu heybesiyle döndüğünü ifade ediyordu. * Sahipsizliğin tam ortasında duran, ateşten gömleğini giyen ve 'benden buraya kadar' diyen 'şeytan' gibi aldatmayı sanatlaştıranların meydanlarında fukaralaşarak, aldanarak hayata veda edenlerin düştüğü yalnızlığın, başkalarına neden ibret olmadığını soruyordu... Sahipsiz kalabalıklar, dağların eteklerindeki 'sahipsiz' sedir ağaçları gibi âdeta rüzgâra meydan okurken, bir vakit sonra kara, yağmura, kurda ve kuşa yem oluyor, kuruyor ve 'ayakta ölüyor'dular... Ağaçlar, mezar taşları gibi susuyor ve ağlayarak diyorlardı ki: Ha bu karlar bir gün erir, yağmurlar elbet diner ve bahar gelince, kışların hükmü sona erer. Kurt yer, geçer gider yoluna ve kuşlar uçar gider uzaklara... Ya, sahipsizlik? Uçar mı? Gider mi? Sona erer mi? * Denizlerin kıyısında, gafletle geçen tüm saatlerin acısı kayalara dalgalar gibi çarpıp geri giderken, günaha karşı duyduğu pişmanlığı bir kurşun acısında yüreğinde hissedebilenler yaşıyor muydu? Dalından bir elma daha düşüyor ve çok özlediği hürriyetine kavuşuyordu! Beklenen hayali ve tozlu yollar,'yürüyüp gittiğim yollar ateşti sanki...' diyen şairin tarifine ne de çok benziyordu... Ve kalabalıkların yürüyüp gittiği ateşten yollara, dağlara, ovalara, denizlere, derelere beyazdan bir kar yağıyor, diyerek uzaklardaki dosta yazdığı mektubuna son veriyordu...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.