Müzmin muhalefetin bulaşıcı sefaleti

A -
A +

Esad'ın soykırıma kanıt binlerce kare fotoğrafı bile "şimdi bu Erdoğan'ın işine yarar" diyerek karşılayan diplomatik yazarlardan biri yeni yılın ilk yazısında okurlarına öğüt veriyor.

Anlamış ve anlatıyor ki: "Hayat Tayyip Erdoğan'dan ibaret değilmiş!"

Politik eleştiriden ziyade, ergen bir âşığın terk eden sevgiliye sitemini andıran bu cümle aslında itiraftan başka bir şey değil.

"Tutkunuz" diyor, "gözleriz kör."

Yukarıdaki yazarımızın "farkındalık" seviyesine henüz erişememiş bir diğeri de moda yazılarına kısa bir ara vermiş. Hayatını şekillendiren motivasyonu, nefretinden "kurmadığı" şu cümleyle özetliyor:

"Boşanmak isteyenleri tersine ikna timleri kurdunuz... Daha çok boşandık, ölümüne boşandık."

Okurları da boş durur mu tabii. Geçenlerde biri gazetesinin okur temsilcisinin de onayından geçen "yorumlamasında" her güne sofra başında çocuklarıyla birlikte Erdoğan'a lanet ederek başladıklarını anlatıyordu...

Kariyerini, düşünce evrenini, bir siyasi liderle obsesif ilişkisi üzerine kuran gazetecilerin, aydınların ve onların kolektif bir deliliğin kollarına attığı okurlarının hâl-i pür melali.

Yazık, bunca nefretle bir ömür geçer mi? Öyle ya bu ruh hâlindeki bir insanın zararı hasmından çok kendinedir. Çünkü insan Budistlerin dediği gibi "nefreti yüzünden değil, bizzat nefreti tarafından cezalandırılır."

Siyasal iktidara görülmemiş konfor sağlıyorlar

Evet, ortalama bir muhalifin ruh hâlini yansıtan yukarıdaki örnekler fasit bir çemberin resmi. Muhalefetin başarısızlığının, günden güne rasyonellikten uzaklaşması olduğuna dair tespitlerin destekleyicisi.

Ne var ki bu rahatsızlık, 12 yıllık siyasal iktidarla ilişkisini daha sağlıklı bir zeminde kurmaya çalışanları da olumsuz etkiliyor.

Sağlıklı eleştirel aklı güdükleştiriyor.

Ülkenin gerçek problemlerine dair eleştirilerin dile getirilmesini, tartışılmasını engelliyor. İcranın gündelik hayata dair sorumluluklarının gündeme taşınmasını "lüks" hâline getiriyor.

Çünkü dünyayla, yaşadıkları ülkeyle ilgili her gelişmeyi, nefret ettikleri siyasi figür üzerinden okuyup barışa, demokrasiye, refaha dair gündemleri manipüle eden, dolayısıyla geleceğimizle oynayan bu nefret neferleriyle mücadele de "bizlerin" görevi.

Atmosfer bu olunca da, hükümetin, yerel yöneticilerin sorumlulukları silikleşiyor. Siyasi aktörlerin, büyük politik konularda aldıkları tavır, mesul oldukları alanlarda atacakları adımların yerine ikame ediliyor.

Düşünün, 20 milyon İstanbullunun her gün karşı karşıya kaldığı trafik çilesine dair basında adamakallı bir tartışmanın hâlâ başlamamış olması sizce normal mi?

Ama yazarlar, gazeteciler ne yapsın? Örneğin "Erdoğanfobik medya" tüm imkânlarıyla ülkenin hayat memat meselesi Çözüm Süreci'ne saldırıyorken, yeniden tabutların gelmesi tehlikesi baş göstermişken oturup da Kadir Topbaş'ı trafik konusunda mı sıkıştıracaksınız?

İster istemez bir tercih yapıyorsunuz işte. Ve ne yazık ki bu seçim, büyük tehlikenin bertaraf edilmesi noktasında işe yarasa da hayat konforumuzun iyileşmesini geciktiriyor.

Zararları yalnızca kendilerine değil yani; muhalifiyle, iktidar destekçisiyle hepimize.

Ne yapmalı?

Bu sorunun tek bir cevabı var, sistemli kötülüğün hezeyanlarının gündeminden yakayı sıyırmak.

Kuşkusuz, manipülasyonların faş edilmesi de kamu yayıncılığının bir gereği. Doğrudur, ekonomik, sosyal ve demokratik alana dair sabotajlarla mücadele etmek, çocuklarımıza ve geleceğimize karşı sorumluluğumuz. Ve ne yazık ki mevcut hâliyle medya örgütlenmesi de halkın siyasi tercihleriyle orantılı değil. Çoğunluğun iradesi medyada azınlık tarafından temsil ediliyor.

Ne var ki bu adaletsizliğin giderilmesinin tek yolu var. O da halkın medyasının meşruiyetini kanıtlama kompleksinden çıkıp, sesi olduğu çoğunluğun gündemini yansıtmak.

Zira, ancak mizah boyutunda değer taşıyan medya aktörlerini ve kötücül-manipülatif gündemlerini "eksen" kabul ettikçe, muhalefetin sefaletine bir salgın gibi yayılıyor.

Kaldı ki bu ülkenin sessiz çoğunluğunun da gülmeye ihtiyacı var değil mi? Fazlasıyla ciddileştirdiğimiz mizah malzemelerine hakkını verelim, yeter de artar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.