Paralel yapılanma Kürtleri de piyonu mu sanıyor?

A -
A +
Paralel yapılanmanın siyasal iktidardan pay istediği sır değil. Ancak söz konusu yapılanma zaten yargı ve güvenlik bürokrasisindeki etkinliğiyle bu payı fiilen almış durumda; kullandı, kullanıyor da.
Bu yapının fiili etkinin yoğunlaştığı alan ise, meşru siyasal iktidarla ayrılığa düştüğü Çözüm Süreci.
Tıpkı zamanın MİT Müsteşarının İmralı'ya gitmesine "yüzbaşı seviyesinde" engel olan askerî vesayet gibi, Paralel yapılanma da Oslo görüşmelerinden itibaren devamlılık arz eden edimleriyle hükümetin politika belirleme hakkını gasbediyor.
Paralel yapılanmanın, çözümün yakın tarihimizdeki belli başlı dönüm noktalarında oynadığı engelleyici, provokatif rolleri hatırlayın... Oslo'daki, Habur'daki, KCK davalarındaki, emsalsiz yargı kararlarındaki, açılım paketlerini işlevsizleştirme girişimlerindeki, Uludere'deki, MİT operasyonundaki, Gezi'deki...
Yoğun gündem hafızalarımızı çoraklaştırıyor. Gelin üstünden geçmekten imtina etmeyelim. Zira konu hayati, geleceğimiz.
Yılların kanayan yarasına çözüm bulmak için Oslo'ya MİT yetkililerini gönderen siyasal iktidarın aldığı riski, görüşmelerin içeriğini "faili belli olmayacak" şekilde faş ederek yükselttiler. Böylece partinin tabanından gelecek tepkilere zemin hazırlayıp, süreci yavaşlattılar ve savaştan kim bilir kaç gencimizin canını kurtarmamızı engellediler.
Ardından, Açılım Süreci dönemlerinde, güvenlik bürokrasisindeki kanalları vasıtasıyla elde ettikleri Habur'a ait "ayrıntıları" biçimlendirip medya yoluyla dolaşıma soktular. MHP'nin ve ulusalcıların "ihanet" retoriğine yağ sürdüler. Habur'da rol alan aktörleri ilerideki yargı süreçlerinde sıkıştırmak için ciddi bir "arşiv" oluşturdular. 7 Şubat MİT operasyonunda ve öncesindeki "şantajlarda" da Habur'un tepe tepe kullanıldığını biliyoruz. Dönemin aktörlerinden Beşir Atalay hakkında malum medyada başlatılan linç kampanyası da hepimizin hafızalarında.
KCK soruşturmasında, yöneticileri değil, Kürtçe kursuna giden çocukları örgüt üyeliğinden tutuklayan yargının fütursuzluğu da kuşkusuz "klasik refleksin" ötesindeydi. Öyle ki, AK Parti'nin en yetkili ağızlarından biri özel sohbette "bir ülkede 8000 terörist mi olur? Öyleyse, kapıya kilit vuralım" diye yakınacaktı.
7 Şubat'ta, çözüm sürecinin en önemli aktörü MİT'in başındaki isim Hakan Fidan'a karşı girişilen yargı operasyonu ise belki de yapının en kör gözüm parmağına, girişimiydi. Zira MİT'in faaliyeti, benzer sorunlarla mücadele eden ülkelerle aynı olsa da paralel yapı fütursuz davranmaya mecburdu. Çünkü yeni Türkiye'nin yolunun kardeş kanının durulmasından geçtiğine "daha net" karar veren Erdoğan, bu dönemde iktidarını riske etmek pahasına açık oynamıştı. Paralel yapılanma elini çabuk tutmazsa, "değişen paradigmanın kalıcı barışı getireceğini" ve açığa düşeceklerini biliyorlardı.
Gezi olaylarındaki "tavşana kaç tazıya tut" tavırlarını ve Kürt sokağını karıştırmak için CHP'li vekilin yararlandığı haktan BDP'lileri yararlandırmayı geciktiren "yargılarının" çabasını atlamayalım. Tabii ki demokratikleşme paketleriyle hasta mahpuslara tahliye yolunu açan hükümetin düzenlemesine rağmen, ölümcül hastaları tahliye etmemekte direnen bazı mahkemelerin tutumunu da... Seçime ayarlı yolsuzluk operasyonlarını da...
Şimdi ise, Çözüm Süreci'ni de sonlandıracak darbe girişiminin etkisini, Kürt sokağında tahkim etmeyi amaçlayan, "neyidüğü belirsiz" bir kaset operasyonuyla sahnedeler.
Hafızalarımızı yok sayıp, Uludere'nin ertesi günü attıkları "acımasız" manşetleri ve Yozdil'i aratan yorumlarını şimdilerde tekzip edenler yine bizimle dalga geçiyorlar. Fransa'daki 3 PKK yöneticisini, çözüm için çalışan ve bu yüzden operasyon üstüne operasyon çektikleri, "hain" dedikleri siyasal iktidarın MİT'e öldürttüğüne inanmamızı bekliyorlar.
Gözlerimizin içine bakıp, büyük barışın mimarı Erdoğan'ı ve elini taşın altına sokan herkesi hedef alanlar, ellerindeki "kanlı bıçağı" bile bırakmadan "katil barışın uşağı" diyorlar.
Amaçları, geçen Newroz'dan beri çözümün en sağlıklı aktörlerinden biri haline gelen BDP'yi sıkıştırmak.Tüm bu ayakları çok iyi okuyan ve son açıklamasında paralel yapılanmanın darbe girişimine ortak olmayacaklarını söyleyen Öcalan'ın mesajını etkisizleştirmek. Gezi'deki tehlikeyi sezip şımarıklığa ortak olmayan Kürtlerin sürece verdiği desteği zayıflatmak.
Bereket, bu ülkenin yılarca çevrede tutulmuş, katledilmiş, yok sayılmış ve şimdi "kaderine" isyan eden(!) kesimleri uyanık. Dünleri, dertleri ve gelecekleri bir olan "çirkin ördek yavruları" Kürtler, dindarlar, demokratlar dikkatli.
Yıllarca Fransa'da yaşayan ve çok iyi bir networke sahip olan Star'dan Saadet Oruç, Kongre-Gel Başkanı Remzi Kartal'la konuştu. Kartal'ın tespitleri, manipülasyonlara karşı uyanık olduklarının ve paralel yapılanmanın operasyon potansiyelinin farkında olduklarının kanıtı.
Ses kayıtlarında katil zanlısı Güney'in kiminle konuştuğunun net olmadığını kaydeden Kartal'ın, "hükümet bu olayı aydınlığa kavuşturmalı, sırtındaki yükten kurtulmalıdır" uyarısı ise hayati önemde. Evet, olayı paralel yapılanmanın Kürt sorunundaki engelleyici rolü ile birlikte yorumlayan Kartal'ın kastettiği gibi, ağırlık, omuzlanılmış değil, yüklenilmiş bir safra.
İsmi, Sevgili Saadet'te saklı, Avrupa'da yaşayan üst düzey bir Kürt politikacının tespiti ise, tüm bu süreçleri okuyan pek çoğumuzun kanaatini yansıtır nitelikte.
"Başbakan pek çok istihbaratçıyı görevden aldı. Başbakan'a komplo kurmaya çalışan bu çevreler, PKK'lıları da hükümetin bilgisi dışında bu tarz cinayetlerle hedeflemiş olabilirler."
Evet, Türkiyeliler terli, yemiyoruz. Bu kez de çözüme, eski-yeni vesayetlerden yakasını sıyırmış, barışa yürüyen yeni Türkiye'ye engel olamayacaksınız. Kararlıyız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.