Ben demiştim, hastalığı!

A -
A +

Türkiye'de en yaygın hastalığın "Ben demiştim" hastalığı olduğunu düşünüyorum. Bu virüsle kimsenin mücadele etmemesine de şaşıyorum.

Eskiden "mutabakat" denirdi, şimdi "konsensüs" deniyor. Kelimenin anlamını biliyoruz ama gereğini yapmıyoruz. Uzlaşma geleneğimiz yok bizim.
Aile fertleri bir araya gelip yapmak istedikleri şeyi tartışmıyor. Şirket patronu kendi kafasına göre bir karar veriyor ve uygulayıcılar o karardan iş işten geçtikten sonra haberdar oluyor.
En fenası da devlet yönetimindeki örnekler. Devlet bir kanun ya da kararname çıkarıyor ve "Buna uyun" diyor. Bin kafadan bin ses. İpe sapa gelir yanı yok! Neresine uyacaksın? İtiraz eden "Hain" yaftasını yiyip oturuyor. Aradan aylar, yıllar geçiyor ve o "hain" haklı çıkıyor ama iş işten geçmiş, bürokrasi kilitlenmiş, işler sarpa sarmış, büyük bedeller ödenmiştir ama kimin umurunda?!
Halbuki bürokrat, iş dünyası, üniversite, sivil toplum örgütleri bir araya gelse, ya da alınacak olan kararın muhatapları toplansa ve tartışıp mutabakat sağlansa ne iyi olur, değil mi? Yapmıyoruz!
Hele, ülke meseleleri mutabakatsız olmaz. Asla olmaz. Hiç olmaz. Herkesin elini taşın altına sokması lazım. Mutabakat sağlamadan çıkılan yolda o kadar çok kalıyoruz ki, anlatmakla bitmez.
Dış politika meselâ. Türkiye, değişen dünyada kendine bir yer bulmaya çalışıyor. Oturduğu yerde oturacağı dönem değil; elbette ki kendi yerini sağlamlaştırması lazım. Da... bunu tek başına ne iş âlemi, ne sivil toplum kuruluşları, ne üniversite ne de ülkeyi yönetenler yapabilir.
İş âlemi kendi çıkarına göre bir uygulamaya geçse, üniversite rahatsız olur. Üniversite geçse, iş dünyası rahatsız olur. Ayrıca bu girişimlerin sürdürülebilirliği de mümkün olmaz. Üç gün sonra biri kalkıp "Bu yanlışınız benim canımı yaktı" diye feryat ediyor ve üzerindeki küfeyi atıyor.
Bu gibi konularda herkesin fikrine başvurmak, ortak akıl ışığında strateji geliştirmek ve konsensüs sağlamak lazım. Ki, geliştirilen strateji uzun vadeli olsun. İtiraz edene, "Sen o gün kabul ettin" deme hakkı doğsun.    
Bu hastalığı A ya da B partisine mal etmenin anlamı yok. Al birini vur ötekine. Bu virüs bu toplumun kanında var ve belli evrelerde şekil değiştirip hortluyor. Salgın bitmiyor yani. En acısı da bu virüsle mücadele için tedavi yöntemleri geliştirmek kimsenin aklına gelmiyor. Adam vakti zamanında elini taşın altına sokmamış; en küçük bir menfaat çatışmasında veya fikir ayrılığında sütre arkasına yatıp ha bire atış yapıyor: "Ben demiştim?"
Türkiye hep reformdan bahsediyor ya. Reform ilk önce bu konuda lazım esasında. Ortak akıl konusunda millî mutabakat sağlanmalı. Ki, Anayasa, kanun bunun üzerine inşa edilsin. Hemen herkesin koltuğunun altında bir taslak Anayasa kitapçığı var. Hiçbiri diğerinin düşüncesini dinlemiyor. "Ben" diyor sadece: "Benim Anayasam. Benim Kanunum."
Böyle bir ülkeden kalite, standart, uzun soluklu proje, sürdürülebilir kârlılık çıkar mı?
Son söz: Eğer bir şey iyi olsun isteniyorsa, niyet etmesi gerekiyor o iyiyi isteyenin. Türkiye'yi yönetenlerin niyetlerini düzeltmesi lazım evvelemirde. Bizim niyetimiz yok! Niyet hayır, akıbet hayır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.