Bugün önemli bir gün

A -
A +

Hizbullah ile İsrail askerlerinin Lübnan'daki çarpışması bir aydan fazla sürdü. Bu süre içinde İsrail, Lübnan topraklarının önemli bir kısmını ele geçirdi. Yüzlerce kişinin ölümü pahasına oldu bütün bunlar tabii. Ardından da bölgenin emniyeti için Barış Gücü'ne karar verildi. Kim verdi bu kararı: Birleşmiş Milletler (BM). Maksat: Daha fazla kan akmasın! BM şemsiyesi altında kurulacak olan bu Barış Gücü'ne asker göndermeye kararlı ülkelerden birisi de Türkiye. Hükümet bu yönde aldığı kararı tezkere haline getirdi ve Meclis'e sundu. Bugün bu tezkerenin oylaması yapılacak TBMM'de. Başbakan Erdoğan "Risk hayatın kaçınılmazıdır" dedi, tv kanallarından yayınlanan "Ulusa Sesleniş" programında. Doğru tabii. Kârla-zarar; iyiyle-kötü yan yana. Bir mesele hakkında karar veren, o kararın beraberinde getirdiği zarara da razı demektir. Alternatif kararın kârı onunla kaldı çünkü. Risk alan, onun karşılığında bir menfaat bekliyor demektir. Tersinden baktığında da öyle. Menfaat bekleyen bir insan, risk almadan nasıl kavuşur o menfaate? Gülün dikenine katlanmak gibi bir şey bu. 1 Mart Tezkeresi de bir riskti; Türkiye o riski almak istemedi. Şimdi ise Lübnan'daki Barış Gücü'ne asker gönderme riskine razı. Lübnan'a asker göndermedeki menfaat ne? Diplomatik dilde "barışın tesisi" olarak ifade ediliyor bu husus. Askerî ifadesi ise "Silahlı unsurların silahtan arındırılması" şeklinde. Hükümetin Meclis'e getirdiği tezkere, bu iki ifadenin harmanlanmış hali. BM tarafından kurulan Barış Gücü'ne Türkiye'nin katkısı şu başlıklar altında özetleniyor: Doğu Akdeniz'de devriye görevi yapacak olan Deniz Görev Gücü'ne yeterli kuvvet tahsisi... Dost ve müttefik ülkeler için deniz ve hava ulaşım desteği sağlanması.... Lübnan Ordusu'na eğitim verilmesi. Ve ayrıca, Türkiye'den Lübnan'a insanî yardım. Barış Gücü'ne dahil olan asker için bundan daha normal ne olabilir ki? İfa edecek tabii. De... bunun bir de riski var. Silah kullanmak! Stratejik plan Şayet, insani yardım çalışanları veya BM personelinin güvenliği tehlikeye girerse ne olacak? Bu mevzuda bir niza çıkacak olursa silahlı çatışma kaçınılmaz oluyor. Ayrıca, sivil halkı şiddetten koruma durumunda bir engel veya düşmanca tavırla karşılaşıldığında yine devreye silah giriyor. Başka bir husus ise komutanın emri. Barış Gücü Komutanı, silahlı bir grubun silahsızlandırılmasını istemişse eğer, o vakit de asker tereddütsüz silah kullanmak mecburiyetinde. Sosyal, diplomatik ve askerî yönü üç aşağı beş yukarı böyle bu konunun ama bir de ekonomik tarafı var. Onu da göz ardı etmemek lazım. Temennimiz ne oranın halkının kanı aksın, ne de askerimizin. Fakat, bölgenin tek meselesi kan değil! Orta Doğu'da akan kan ne bir din savaşından dolayı akıyor, ne de şan olsun diye. Doğrudan doğruya ekonomik nedenlerle yapılıyor bu savaşlar. Başta petrol olmak üzere bölgedeki tüm tabiî kaynaklar yeni sahiplerini buluncaya kadar devam edeceğe benziyor bu çatışmalar ve savaş. Eften püften sebeplerle çıkartılan olaylar savaş nedeni olacak ve çocuk-kadın demeden birçok sivil halkın kanı akacak! Savaşlar da ya etnik ayrılığı olan, ya aidiyet farkı bulunan figüranlar arasında yaşanacak!.. Esas aktör yok sahnede yani. Böl ve yut!.. Türkiye'nin hemen yanı başında oluyor maalesef bütün bu hadiseler. Türkiye'nin çevresindeki sıcak atmosferden etkilenmemesi mümkün mü? Öyle veya böyle sıçrayan kıvılcım Türkiye'yi de sıkıntıya sokuyor, sokacak da. Bundan kurtuluş yok!.. Türkiye'nin Lübnan'a asker gönderme kararı elbette doğru ve gerekli. Ancak, bu meseleyi sadece insani boyutuyla ele almamak lazım. Ekonomik ciheti ile de masaya yatırmalı ve stratejik planlar üretmeliyiz. 3-5 sene sonra petrol kuyuları birilerinin eline geçer ve biz de o gün, "Eh, elimizden geleni yaptık. Barış Gücü'ne asker gönderdik" deyip kendimizi teselli yoluna gidersek; bunun adı "Avuç yalamak" olur ki, hiç de şık durmaz!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.