Türkiye 5 senedir sürdürdüğü istikrarı; uyguladığı "düşük kur, yüksek faiz" politikasına borçlu. Bu uygulama sıcak para girişini arttırdığı gibi makro ekonomik dengeleri kurmada da işe yaradı. Hazine 3'er aylık ihaleye çıkmaktan kurtuldu bir kere, 10 senelik tahvil ihraç eder duruma geldi. Kamu gelirlerini arttırıcı politikaların yanı sıra uygulanan tasarruf tedbirleri de buna eklenince kriz dönemi kapandı tabii. Türkiye yüksek faizle borçlanıyor ama finans diye bir problemi kalmadı. Geçen sene çektiği doğrudan yatırım sermayesi 9 milyar 650 milyon dolar. Portföy yatırımları ise 13.7 milyar dolar oldu. Merkez Bankası kasası döviz dolu. Ancak, reel ekonomi köşeye sıkıştı kaldı. Sanayici henüz uzun vadeli ve düşük faizli kredi kullanma imkanına kavuşabilmiş değil. Ayrıca, yüksek enerji, vergi, ve istihdam girdilerinden dolayı kâr edemediği gibi rekabet şansını da kaybediyor. OECD ülkeleri arasında en pahalı enerjiyi Türk sanayicisi kullanıyor mesela. Bu iktisadi stratejinin mimarı olan Kemal Derviş, "düşük kur, yüksek faiz" uygulamasının bir geçiş politikası olduğunu, reel sektörün bu arada sabırlı olması gerektiğini söylemişti. Aradan 5 sene geçti ama reel sektöre "halin nedir" diyen olmadı hiç. Varsa yoksa "düşük kur, yüksek faiz!" İhracatçı da dertli, sanayici de Ve... bıçak kemiğe dayandı. Tekstil sektöründe 10 ayda işini kaybedenlerin sayısı 200 bini aştı. Bunu ben söylemiyorum Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu söylüyor. En yetkili ağız yani. Fabrikasını söküp yurt dışına giden gidene. Orakçıoğlu, "Sektörün birikimini başka ülkelere taşımak istemiyoruz. İşletmelerimizi korumalıyız. En çok girdi maliyetlerinden etkileniyoruz. Son üç yıldır YTL reel olarak yüzde 78 değerlenirken, girdi maliyetleri yüzde 50 arttı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı ise 2001 yılında uygulamaya sokulan ve hâlâ devam ettirilen "Güçlü Ekonomiye Geçiş" programının kalıcı hale geldiğini belirtip, "Halbuki 2 senelik periyodun ardından üretim ayağına da destek verilecekti. Kemal Derviş öyle demişti" diye dert yanıyor ve hükümete seslenirken; "Hepimiz aynı gemideyiz" diye bitiriyor sözlerini. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Aynur Bektaş da acil tedbir isteyenlerden. Uygulanan ekonomik politikaların, işletmelerin rekabet güçlerini olumsuz etkilediğinin altını çizen Bektaş, "2.5 milyon insan işsiz kalmadan bizimle masaya oturun" mesajını gönderdi Ankara'ya. Geçiş programının kalıcı olduğunun altını çizen sadece tekstil ve konfeksiyoncular değil. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük de aynı kanaatte. "Bazı sektörler gözden çıkarıldı mı?" diye soran Küçük, işin vahametini başka bir soruyla seslendirdi: "Hadi çıkarıldı, diyelim. Bunun açtığı sosyal yara ne olacak?" Önceki akşam ekonomi yazarlarıyla bir sohbet toplantısı yapan Tanıl Küçük, "Sanayici olarak üretimi odaklanıyor ve olumlu düşünüyoruz. Ki, üretim devam etsin ama nereye kadar?" dedi. Üretimdeki artışın aldatıcı olduğunu da iddia eden Küçük, "Üretim artıyor ama kârlılık düşüyor" diyerek; en kısa zamanda tedbir alınmasını istedi. Reel sektörün durumu özetle böyle: Girdi maliyetleri artıyor, buna karşılık kâr azalıyor. Bu da rekabet şansının kaybedilmesi demektir ki, Türk sanayicisini en çok korkutan şey bu. İhracatçı hep kurdan yakındı. Fakat, geçen hafta MB piyasaya müdahale etti. Önce 500 milyon dolarla başladı bu müdahale. MB; baktı piyasa hiç tınmıyor. 5 milyar dolarlık rekor bir döviz alımı yaptı ama bu alım bile doları ancak yüzde 1 yükseltti. Dağ fare doğurdu yani! Dolar hâlâ 1.3'lerde sürünüyor. İhracatçı kurda yüzde 15'lik bir artış istiyor. Tanıl Küçük ise elektrik dağıtım şirketlerinin bir an önce özelleştirilmesini. Küçük, "Kayıp ve kaçakların yüzde 10 aşağı çekilmesi bile sanayiciye soluk aldırır" dedi. Bu mesele ciddi bir mesele. İnsanlar işini kaybetmeden çare bulmak lazım.