Bizim yörük ahalisi Anadolu Selçuklu Devleti'nden yadigâr. Osmanlı'dan önce yani. Yine de hepsi 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'ne katılmış değil. En azından bizim Gülnar yörükleri Alparslan'ın askerleri içinde yoktu. İki önemli bitki üzerinde çalışıyorlarmış o günlerde çünkü: Gül ve nar. Senelerce o cenk senin bu cenk benim koşturan Alparslan'ın askerleri ne zaman ki attan inip şehirleşmeye başlıyorlar, işte o gün düşüyor akıllarına bizim obayı çağırmak. Bizimkiler de 'hayır' dememiş hani. Gül ve nar fidesini atın terkisine bağlayan gelmiş. Toros Dağları'na gelince attan inip burasını kendilerine mekan eylemişler. Yüksek ve püfür püfür esiyor çünkü. Bu sözümden bir yere çakılıp kaldıkları manasını çıkarmayın. Deniz tarafına bakmamışlar sadece. Yoksa Torosları doğudan batıya, batıdan doğuya arşınlamışlar da arşınlamışlar. Sahil tarafına iltifat eden olmamış nedense. Son dönemde bile, "Cumhuriyet kuruldu" diyenlere beylerin cevabı, "Eh, ne yapalım. Deniz kenarında fazlasıyla arazi var. Hükümetlerini orada kursunlar" olmuş. Mal taksiminde de görülür bu lâkaytlık. Arsalar bölünmesin diye kız çocuklarına mirastan deniz kenarındaki tarlayı verip de sonradan, "Ah akılsız başım. Değerli yerleri enişteye kaptırdık" diye başını taşa vuranların sayısını bilen yok ama tahminlerin üstünde olduğu su götürmez bir gerçek!.. Gülnar ne demek? Yörüklerin geçirdiği değişimi görmek için bizim Gülnar'a bakmak yeter aslında. Gülnar ahalisinin en büyük özelliği yumuşak tabiatlı olması. Hâlâ öyledir, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmazlar. Bu hal onlara Zeyne'de meftun Şeyh Alaaddin Ali Semerkandi'den miras. Bu arada Gezende'nin büyük bir ilim yuvası olduğunu da söylemek lazım. Gülnar ilim sahibi, seçme tüccarların mekanı olmuş hep. İlçe, adından da anlaşılacağı gibi gül ve narın en âlâsının yetiştiği bir iklime sahip. Karaman Bey'in Toroslar'ın zirvesinden aşağı doğru yayılan Karamanoğulları Beyliği var bir de. Karaman, Mut, Zeyne ve Gülnar'a yayılan bu beyliğin kaymağını yine Gülnar halkı yemiş. Çevredeki beyliklerin gül ve nar ihtiyacını karşılayıp gül gibi geçinip gitmişler. Gülnar, bilhassa gülyağında daima bir numara olmuş. Dedemden kalan gülyağı kazanını ben gördüm şahsen. Gün gelmiş Konya Osmanlılar'ın eline geçmiş ve Karamanoğulları Beyliği'nin merkezi Silifke'ye taşınmış ama Gülnar hâlâ ihtişamın odak noktası. Gül gibi geçimini sürdürmeye devam ediyor. Ardından gücünü kaybeden Karamanoğlu İbrahim Bey'in Osmanlı'ya kuyruk sallamasıyla bu Türkmen Beyliği de Osmanlı'ya intikal etmiş ama yine de Gülnar, konforundan hiçbir şey kaybetmeden devam ettirmiş hayatını. Ta ki cumhuriyete kadar. Cumhuriyet, birçok şeyi etkilediği gibi yöreyi de etkilemiş. Çünkü, ne gül isteyen beylik kalmış çevrede, ne de nar!.. Gül, sadece bahçelerde süs bitkisi olarak kalmış. Nar ise karın doyurmaz olmuş. Nohut ve üzüm bitkisine ağırlık vermişler ama el kadar toprak kimin karnını doyursun? Ahalinin geçimini temin etmekten çok uzak kalmış tabii. O günden itibaren Gülnarlılar, beyin ihracına başlamış. Okuyan ayrılmış. Okuyan ayrılmış... Bugün Adana ile Ankara arasına, ekseni Toroslar'dan geçen bir yay çizin ve bakın. Nüfusun önemli bir kısmının Gülnarlı olduğunu görürsünüz. Adana, Mersin, Karaman, Konya ve Ankara. Oralarda yaşayan Gülnarlıların kimi esnaflık yapıyor, kimi bürokrat, kimi öğretim üyesi, kimi de ticaretle uğraşıyor. Çok zengin değiller belki ama bulundukları şehirlerin ekonomisine fazlasıyla katkı sağladıkları kesin.