Bir deli kuyuya taş attı, kırk akıllı senelerdir çıkaramıyor. Yirmi yıldır olmayan bir kanuna dayanarak(!) üniversitelerimizde on binlerce kızımızı okumaktan mahrum bıraktılar. Onunla yetinmediler, kahir ekseriyeti Müslüman olan ve kadınlarının dörtte üçünün değişik şekillerde başını örttüğü bir ülkede, baş örtüsünü rejimi tehdit eden bir sembol gibi tanıtır oldular... Yazdıklarına ve ekranlarda konuştuklarına bakılırsa İslâm hakkında hiçbir şey de bilmiyorlar. En vahimi, bilmediklerini de bilmiyorlar... Felsefe bilgisini İslâmı anlamaya, hukuk diplomasını fetva vermeye, siyaset mesleğini dinde kural koymaya yeter sanıyorlar. Sırça köşklerinden çıkmadıkları için, Anadolu'yu tanımaya, sosyal yapımızı öğrenmeye hiç vakitleri olmamış. İslâmın alfabesi olan itikat, ibâdet, farz, haram, vâcip, sünnet vb. kavramlardan haberleri yok. Ama konuşuyorlar... Sataşmaları, edep dışı konuşmaları "dinime tân eyleyen bâri müselman olsa" sözünü hatırlatıyor. Baş örtüsünde rejime tehdit, devleti ayrıştıracak yaramazlık vehmedenler azıcık Müslümanlıktan anlasalar veya anlamıyorlarsa gidip kendi işlerine baksalar, mesele kalmayacak. Üstelik hem kel, hem de fodullar. "Ben okudum, Kur'anda baş örtüsüne rastlamadım" diyenler var! Nereden nasıl okumuşlar? Hangi bilgi dağarcıkları ve uzmanlıklarıyla anlamışlar acaba? Meselâ Nûr Sûresi 31. ve Ahzab 59. ayet-i kerîmesini neden görmemişler? Ağızlarda bir sakız: Baş örtüsü serbest olursa, başını örtmeyenlere "mahalle baskı yapar" diyorlar. Nereden bildiniz, nerede gördünüz, neye dayanarak konuşuyorsunuz? Hem bunca yıldır başörtülülere kanunsuz ve amansız "devlet baskısı" uygulanırken nerelerdeydiniz, a cancağızlar?.. Diyanet İşleri Başkanı açıklıyor "14 asırdan bu yana, yetişkin Müslüman kadınların başlarını örtmelerinin dinî bir gereklilik olduğunu ve uygulandığını" söylüyor. Ve ilâve ediyor: "Kişi namaz kılar ya da kılmaz, başını örter ya da örtmez, herhangi bir günahı işler veya işlemez... Bu onun dindarlık duyarlılığı, derecesi ile alâkalıdır. İnsanlar dinin bir gereğini yerine getirmedi diye Müslümanlıktan çıkmaz. Hiç kimse onları Müslüman olarak görmeme hakkına da sahip değildir. Biz İslam'ın açık hükmünü insanlara söyleriz. Yapıp yapmamak insanların kendi tercihidir" diyor. Dinleyen kim? Tersine yorumlarıyla ünlü bir emekli başsavcı ''Türkiye'nin sorunu dinin siyasete alet edilmesi sorunudur'' demiş. Hayır efendim, Türkiye'nin sorunu; lâikliği hür dünyanın anladığının dışında yorumlaması, devletin dine karışması sorunudur. Öyle olmasaydı Avrupa Konseyine üye 48 demokratik ülke arasında üniversitelerde baş örtüsünü yasaklayan tek ülke Türkiye olur muydu? Yoksa o ülkeler lâik falan değiller mi? "Bu gidiş dinci dikta rejimine gidiştir" demiş. Şaşırmamak elde değil. Avrupa Birliğine katılmaya çalışan bir ülke asla "dinci" ve "diktacı" olamaz. Ama şu kesinlikle olur: AB üyesi bir ülkede köşelere sinmiş totaliter arayışlar aslâ hayat bulamaz. Öyle olmasa dayatmacı ulusalcılarımız Avrupa Birliğinden bu kadar nefret ederler miydi? Mesele doygunluk noktasına geldi, halkımız da yeteri kadar sıkıldı. Şimdi milletin vekillerine önemli bir iş düşüyor. Önünüze gelen şu anayasa değişikliğini yapın ve milletin önünü açın.