Elli yıl önce "Altılar" olarak kurulup, zamanla dokuzlar, on ikiler, on beşler ve nihayet 27'ler hâline gelen Avrupa Birliği(AB)'nin 1980'lerde, hatta 90'lı yıllarda alınmış kararlarla etkin olarak yönetilmesi imkânsızdı. Artan nüfus, genişleyen piyasa, hızlanan kültürel etkileşim, yeni teknolojiler ve küreselleşen dünya içinde "aktif güç olma" arzuları AB liderlerini bütün ülkelerin kabul edeceği bir Avrupa Anayasası aramaya sevk etmişti. Nitekim Fransa eski cumhurbaşkanı V. Giscard d'Estaing başkanlığında bir heyetin hazırladığı AB anayasa taslağı ülkelerin tasvibine sunuldu. 18 ülke "kabul" etmişken, 2005 yılında Fransa ve Hollanda halk oylamasında "ret" ettiler. Bu durumu gören yedi ülke oylama sürecini dondurdular, beklemeye başladılar. 2005-2007 AB'nin "düşünme dönemi" olarak geçti. Ya Fransa ve Hollanda yeniden referanduma gidip, reddettikleri anayasayı kabul edeceklerdi. Ya da "çok uzun ve ayrıntılı" bulunan "d'Estaing" metni değiştirilecek ve ülkelerin tasvibine tekrar sunulacaktı. Bunları başaramazlar ise, AB'nin dağılması kaçınılmaz olacaktı.... O yüzden herkes 2007'de dönem başkanlığını devralacak Almanya'dan çok şey bekledi. Nitekim şansölye Merkel, en önemli işinin "rayından çıkmış AB trenini yeniden rayına koymak ve yürütmek" olduğunu ilan etti. Altı aydır da bunun için çalıştı... Geçtiğimiz hafta liderlerin önüne eski anayasa metnini kısaltıp sadeleştiren, bakanlar toplantısında karaların alınma şeklini değiştiren, "nitelikli çoğunluk" dedikleri (karar almak için üye devletlerin %55'i ve toplam nüfusun %65'ini sağlamayı öngören) oylama sistemi, AB Dışişleri Bakanlığı ve uzun süreli(Sabit) AB Başkanlığı kavramlarını hayata geçirecek yeni tasarı konuldu. Bu tasarının kabul edilmesi ve Avrupa Birliğinin 2009 yılına kadar, tüm prosedürlerini tamamlamış olarak yeni anayasa ile yoluna devam etmesi arzu ediliyordu... Zevahir kurtarıldı Geçen hafta Brüksel'de yapılan AB liderler zirvesi "olmak" ile "ölmek" arasında gitti geldi. Polonya tasarıdaki oylama sisteminin Almanya'yı kayıran, kendilerini mahrum eden sonuçlar vereceği mülâhazası ile karşı çıktı. Öyle ki, basına sızan bilgilere göre Polonya'da biri cumhurbaşkanı, diğeri başbakan olan ikiz Kaczynski kardeşler şansölye Merkel'e: "Eğer ikinci dünya savaşında Almanlar Polonya halkını kıyımdan geçirmeseydi, bizim nüfusumuz da sizinki kadar olurdu!" diyerek, haklarını geriye götürecek bu tasarıyı "veto" edeceklerini bildiriyorlar. Diğer yandan Tony Blair egemenlikleri tartışma konusu olacağı gerekçesiyle AB Dışişleri Bakanlığı fikrine karşı çıkıyor. Liderler zirvesi, yoğun diplomatik çabalar ve verilen tavizlerle fiyaskoya dönüşmeden, cumartesi sabahı mutabakatla sonuçlanıyor. Şimdi temmuz sonuna kadar yeni anayasa metni gözden geçirilecek, 2007 sonuna hazır edilecek. Üye bütün ülkeler yeni anayasayı referandumla veya meclis kararlarıyla kabul edecekler. Uygulama 2009 değil, 2014'ten başlayarak 2017'e kadar kademeli olarak yapılacak. Türkiye üye olmadığı için bu zirvede yoktu. İlişkilerimiz seçimler dolayısıyla zaten "düşük profilli" seyrediyor. Beklentimiz bu hafta üç başlığın daha müzakereye açılması. Muhalefetin sırtında yumurta küfesi yok. Ama AK Parti seçim beyannamesinde "AB sürecine hızla devam edeceğini" duyurmalı. Ağustos'tan itibaren yepyeni bir ruhla 2013 yılında tam üye olmak için ne gerekiyorsa yapmalı.