Dünya Bankası uzmanları Mart 2006'da Türkiye'de ortaöğretim sisteminin mevcut durumu ve yapılması gerekenler hakkında hazırladığı raporda birtakım önerilerde bulunmuşlardı: > Türkiye'de ortaöğretime erişimin AB'nin çok gerisinde kaldığını, > Türk okul sisteminin öğrencileri başarısız yaptığını, > Türkiye'de meslek liselerinin iş piyasasının taleplerini karşılayamadığını, > Mevcut sistemin, bilimsel düşünme ve problem çözme tekniklerinin öğrenilmesini engellediğini, zengin ile yoksul arasındaki eşitsizliği büyüttüğünü, > Türkiye'nin rekabet edebilmesi için daha fazla ortaöğretim mezununa ihtiyacı bulunduğuna dikkat çekmişler ve, > Yurttaşlarımızın ileride Avrupa'nın düşük ücretli hizmet sektörü çalışanları haline gelmemeleri için hemen harekete geçilerek, kapsamlı bir eğitim reformu stratejisi oluşturması gerektiğine işaret etmişlerdi. Bu tespitler 2007- 2013 dönemine ait 9. beş yıllık kalkınma planındaki "Eğitim Sisteminin Geliştirilmesi" (582-602 maddeler) amaçlarıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Bu planın bir parçası olarak beş yılda 5000 gencimizi yurt dışına eğitime göndereceğiz. İlk bin öğrencinin yönlendirme ve tanıtım toplantısında konuşan Başbakan, gençlerin zihinlerinden çıkarmamaları gereken tarihî yanlışımızı şu cümleyle ifade etti: "Biz Batının ilmini, sanatını almadık. Maalesef değerlerimize ters düşen ahlâksızlıklarını aldık!" Bu önemli bir vurguydu. Maalesef geçen haftanın baş örtüsü tartışmaları ve çete operasyonları arasında güme gitti. Ardından Bahçeşehir Üniversitesinde "küreselleşme ve eğitim" sempozyumu yapıldı. Milli Eğitim Bakanı Çelik, dünyanın dört bir yanında çalışabilecek donanımlı öğrencilerin mutlaka ülkemizde de yetiştirilmesi gerektiğini söyledi. Küreselleşme ile millîlik çatışır mı? Millî ve manevî değerlerimizi koruyarak küreselleşmeyi nasıl başarabiliriz? Ekonomiler, hukuk, siyaset hatta terör bile küresel bir hâl almışken eğitimde küreselleşmeye kayıtsız kalabilir miyiz? Milli eğitim ile küresel eğitimi nasıl ilişkilendireceğimize kafa yormamız gerekiyor. Bunun için günlük, güdük, bir kişilik meselelere takılıp kalmayan ufuklu, büyük bakışlı insanlar yetiştirebilmeliyiz. Tevhidi tedrîsat ürünü olan tek tip, dar kafaların ülkeyi nereye getirdiği ortada. Bundan kurtulmanın bir yolu resmî şablonun mahkûmu olmayan özel/vakıf üniversitelerin sayısını artırmak ve imkânlarını genişletmek. Çevresini çekip çevirecek, değişimine ve dönüşümüne öncülük edecek "Kampüs şehirler" kurmak diğer bir araç. En önemlisi bilgi üretir olmak. Bugünün teknolojisi bilgiye erişmeyi ve tüketmeyi çok kolay hâle getirdi. Ama neticede bizi tüketici olmaktan öteye götürmüyor. Marifet bilgiyi üretir olmak. Mal, emtia üretiminden bilgi üretimine sıçrayabilenler küresel yarışı önde götürüyorlar. Bir bilgisayar programı geliştirmek bugün on binlerle araba üretmekten, gemiler dolusu pamuk, vagonlarla maden ihraç etmekten çok daha fazla kazanç sağlıyor. Ama o bilgileri üretebilmek için çok yüksek donanımlı insanlara ihtiyaç var. Bunların hepsini âlâsıyla yapabiliriz, üretebiliriz. Ama iki illetten kurtulmamız şart: Birincisi sokakçı veya ulusalcı tüm çetelerden kurtulmalıyız. İkincisi de insanımızın ne yiyip nasıl giyineceğiyle aklını bozmuş dayatmacı bürokrasiden.