Kıtlaşan kaynaklar ve savaşlar

A -
A +

Yirminci asır fizik, kimya, tıp alanındaki buluşların, otomobil, havacılık ve iletişim konusundaki gelişmelerin damgasını vurduğu bir çağdı. Bu keşiflerin nimetlerini toplayan sanayileşmiş ülkelerin insanları kendilerini nihayetsiz bir kudret sahibi olarak görmeye başladı. Öyle ki, genlerle de oynayıp yapay bitkileri ürettikten, koyunları klonlayıp kopyaladıktan sonra yapay insan üretilebileceğini düşünenler bile çıktı. Keşifler ve gelişmeler umutları tazelerken, gücün kötü amaçla kullanılması da korkuları körükledi. Sanayileşme sıçraması sırasında en kısıtlayıcı kaynak enerji idi. En sanayileşmiş ülkeler geçen asırda artan enerji ihtiyaçlarını karşılamak için petrol bulmaya veya başka ülkelerin petrol kaynaklarını elde etmeye çalıştılar. Temelinde petrol yatan savaşlar oldu, devam ediyor. Su savaşları olur mu? 20. asır insanların çevre meselelerine duyarlı davranmaya başladığı dönem de oldu. Ekosistemlerin rastgele müdahalelere hassas olduğu, tabiî kaynakların sınırsız olmadığı, yeryüzüne farklı bir şekilde dağıldığı yine bu dönemde anlaşıldı. Yanlış ve aşırı kullanılırsa bozulma ve kirlenmenin insanlığın geleceğini tehdit edeceğinin farkına varıldı. Canlıların var olması ve varlıkta kalması için en lâzım olan hava ve suyun kirletilmesi ve israf edilmesi hâlinde hayatiyetin nasıl devam edeceği sorulur oldu. Nitekim 1972 Stockholm, 1992 Rio Çevre zirveleri bu idrakin sonucudur. Bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere kırk kadar ülkenin içme suyu yetersiz. Bunların her biri suyunu dışarıdan, üstelik kavgalı olduğu komşularından karşılamak zorunda. Kalkınmakta olan ülkelerde kullanılmış suların %90'ı hiçbir arıtma ve temizlemeye tabi tutulmadan çevreye salınıveriliyor. Yılda bir buçuk milyon insan susuzluktan, üç buçuk milyon da su kirlenmesi sonucu kolera, sarılık ve parazitli hastalıklar sebebiyle ölüyor ve bu rakamın giderek artacağı tahmin ediliyor. Hesaplamalar nüfus ikiye katlandığında su talebinin dörde katlandığını gösteriyor. Şimdilerde 7 milyara yaklaşan dünya nüfusu, 21. asrın sonlarında 10 milyar olacak. Dünya su kaynaklarının coğrafik dağılımı ile nüfus baskısının ve su ihtiyacının yüksek olduğu talep haritası örtüşmüyor. İyimserler, teknoloji sayesinde su kullanımını azaltacak alternatif yolların bulunabileceğini ve insanların hayatî konularda iş birliği yapacağını düşünüyor. Kötümserler ise bugün ülkeler arasında hakim olan coğrafya ilişkilerinin (jeopolitik) yerini, suya bağlı ilişkilerin (hidropolitik) alacağını düşünüyor. Az önce söylediğimiz üzere suyun dağılışı ile su talebinin büyümesi arasındaki örtüşmezlik, yarınlar için ihtilafların ve savaşların kaynağı olarak görülüyor. Artan nüfus, katlanan talep ve kıtlaşan su kaynakları ileride nasıl kapışmalara yol açacak? İşte 21. asrın yeni baş ağrılarından birisi, belki de en önemlisi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.