Pazartesi günkü yazımızda küreselleşme hakkında 2001 Nobel ödüllü iktisatçı Stiglitz'in büyük düş kırıklığından söz etmiştik. Yeni dünya düzeni küreselleşme ile yürüyen bir uygulama. Öyleyse küreselleşmeyi toptan ret mi edelim, karşı mı çıkalım? Maalesef böyle bir şansımız yok. Neden yok? 1990 öncesinde, yani küreselleşme dalgasından önce dünya duvarlarla örülüydü. Komünizmin demirperdeyle kapattığı dünyanın bir yarısında "Böl ve yönet. İstersen parçala ve yut" ilkesi uygulanıyordu. Toplumlar tel örgüler, duvarlar, hendekler, çıkmaz sokaklar ile çevriliydi. Nomenklatura denen parti seçkinleri duvarların ardında siyasetlerini, ekonomilerini, kültürlerini "kendilerine özgü" metotlarla yönetip, yaşıyorlardı. Kimse onları görmüyor, görse de dokunamıyordu. Çünkü duvarlar vardı. Kalan dünyanın bir yarısı da totalitarizmin mengenesinde idi. Oralarda da ideolojik manipülasyonla, açık terörle, yaygın baskı ve zulüm yoluyla "korku salarak" yönetimler sürdürülüyordu. Toplumlar sosyal mühendislikle tek tip kalıplara dökülmeye çalışılıyordu. İnsanlar, toplumlar birbirinin hâlini bilemiyor, bilse de merhem olamıyordu. Çünkü duvarlar vardı. Ama duvarların da bir ömrü vardı; İletişim teknolojisi gelişti, insanlar yasakları aşıp, sınırların ötesiyle haberleşti, İnternet herkese ulaştı, bilgi azınlık imtiyazı olmaktan çıktı, Fikirler yayıldı, küresel sivil toplum örgütleri oluştu, kültürler paylaşıldı, Sermaye sınır tanımadan akmaya başladı, piyasalar bütünleşti. Duvarlar artık tekrar örülebilecek gibi görünmüyor. Yirmi yıl önce internet kelimesini bilmezdik. Şimdi çocuklarımızı zararlı internet ilişkilerinden nasıl koruyacağımızı tartışıyoruz. Bilgisayarlara filtre koyan sâde biz değiliz, Pentagon en gelişmiş kilitlerle kendini korumaya çalışıyor. Bu gidişle ülke ya da şirket sırrı diye bir şey kalmayacak. Her şey mezada çıkacak... Bu akışı beğenmeyebiliriz. Ama karşı koyamayız. Nitekim profesör Stiglitz de karşı koyalım, yok sayalım demiyor. Kötü yanlarını düzeltelim diyor. Küreselleşmeyi yok sayarsak, savaş biteli yıllar olduğu hâlde ormanda saklanmaya devam eden zavallı Japon'a benzeriz... Bize küresel gerçeği kavrayıp, ondan en iyi şekilde faydalanmanın yollarını bulmak düşüyor. * Küreselleşmenin olmazsa olmazları Küreselleşmenin kurallar sır değil. Thomas Friedman "Küreselleşmenin geleceği" kitabında uzun anlatılıyor. Özetleyelim: * Özel sektörü ekonomik büyümenin temel motoru yapmak, * enflasyon oranını düşük tutmak ve fiyat istikrarını sağlamak, * devlet bürokrasisini küçültmek, dengeli bütçe yürütmek, * ticareti kotalardan, tekellerden, gümrüklerden arındırıp rekabetle ihracatı artırmak, * KİT'leri özelleştirmek, ekonomide devletin payını küçültmek, * Sermaye piyasalarını serbestleştirmek, piyasaları yabancı yatırımlara açmak, * Rüşveti, yolsuzluğu, hortumculuğu azaltmak... ........................ Nasıl buldunuz? Hiç biri de yabancımız olan şeyler değil. Yıllardır gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bunlar olunca ne mi olur? Şunlar olur efendim: Güç, iktidar bir seçkin grubun tekelinden çıkar, politikacının etkisi azalır, ama ekonomi büyür. Ulus-devletlerin ideolojik ve tek tipleştirici karakteri, yerini demokrasiye, çoğulculuğa, çok kültürlülüğe ve hukukun üstünlüğüne bırakır.