Ne yapsak ne etsek baş örtüsü tartışmasının dışına çıkamıyoruz. Yüce Meclis bu hafta görüşmeleri tamamlayıp, fasit daireyi kırmalı. Akıl ve kanun dışı bu yasağın koca ülkenin gündemini esir almasına daha izin vermemeli. Ne gariptir ki, kentlisi köylüsü, erkeği kadını, okumuşu, okumamışı, esnafı bürokratı, askeri, siyasetçisi tek konuya odaklandık. Kızlarımızın nasıl örtüneceğini, örtüsünü nasıl bağlayacağını, çatal iğneyi nerden tutturacağını konuşuyoruz. Sanki basiretimiz bağlandı. Reşide bir kızın kendi kıyafetini seçmek gibi en tabiî hakkını tartışıyoruz. Taraflar sırayla sahneye çıkıp demokrasi profillerini ortaya koyuyor. Beyin örgülerini çözüp saçıyor. Sayın Baykal'dan yol gösteren muhalefet lideri olmasını kimse beklemiyor. Ama bu kadar dağıtacağını da düşünemiyorduk doğrusu. Öyle bir baş örtüsü, kelime-i şahâdet, peygamberlik lâfları etti ki, "cehlin ol mertebesi ancak tahsille kazanılır" dedirtti. Bir rektör şecaât arz ediyor. "Bizim baş örtüsü diye bir meselemiz hiç olmadı. Kızlarımız yıllardır gelirler, kapıda başlarını açarlar ve derslere girerler. Bunda yadırganacak bir şey yok!" diyor. Bir profesör arkadaşlarına mektup gönderip "üniversiteleri kapatmaktan!" bahsediyor. Ardından yandaşları toplanıp "istemezük, baş örtüsüne geçit vermezük!" diye bağrışıyor. Sapla samanı karıştıran monden kalemler köşelerinde döktürüyor. Hani bazen dinle alâkalarını ispatlamak için: "Dedem hacıydı. Hem teyzem mevlit okuturdu..." derler ya. O derin(!) kültürlerine dayanarak dinde başı örtmenin yeri bulunmadığını yazıyorlar. Cumhuriyet mitinglerinden iyi tanıdığımız kokonalar toplanıp "türbanlıyı kovmaya, ülkeyi karşı devrimcilere teslim etmemeye" ant içiyorlar. Demek on binlerce kızımızın yıllardır üniversitelere sokulmayışı, kişilik haklarından mahrum bırakılması, yapılan onca zulüm bu zümrenin vicdanlarını hiç yumuşatmamış. Yıllardır sürdürülen bu kanunsuz baskıdan millet tiksindi, bıktı. Artık hangi sebeple, ne gerekçeyle olursa olsun, insanları kişilik haklarından mahrum bırakmayı hoş karşılamıyor. Dizi dizi anketler yapılıyor, ardı ardına kamuoyu araştırmaları açıklanıyor. Halkın yüzde sekseni baş örtüsünün serbest olmasından yana. Yarıdan çoğu devlet görevlerinde bile serbest olmasını istiyor. Türk toplumu meseleye "dayatmacı seçkinler" gibi bakmıyor. Hâl böyleyken kimi kurumları siper etmiş bürokratik iktidar, halkın seçtiği demokratik iktidara direniyor. "Örtünemezler" diyor. "Lâiklik bozulur, rejim yıkılır!" Kimi inandırıyor, kimi kandırıyorsunuz? Varlığı baş örtüsüne bağlı rejim mi olur Allah aşkına? Bir tülbentle yıkılıverecekse bu ne mene rejimdir? Sonra baş örtüsünün lâiklikle ne ilgisi var? Dünyanın neresinde lâiklik kılık ve kıyafetle tarif edilmiş söyler misiniz? Bu vesileyle lâikçilerin üç özelliğini iyice anlamış oluyoruz: Birincisi kafanın içiyle, bilimle, beyinle, katma değerle hiç ilgilenmiyorlar. Onlar görüntüyle meşguller. İkincisi özgürlüğe de, çoğulculuğa da, demokrasiye de, muasır medeniyete de çok uzaklar. Üçüncü ve en vahimi de gerçek lâiklik peşinde değiller. Lâikçilik ederek ve Atatürkçü geçinerek aslında ilmî, idarî ve siyasî yeteneksizliklerini gizlemeye çalışıyorlar. Millet artık yutmuyor beyler, kendinize gelin. Yersiz kuruntularınızla millete on yıllar kaybettirdiniz. Daha engel olmayın, gölge etmeyin!