Okuyucularımla hasbihal - 2 -

A -
A +

Çok çalışmasına rağmen işleri yetiştiremediğinden yakınan okuyucularım soruyor. Bazıları iki adım önde; hem işimi, hem evimi ihmal etmeyeceğim dengeli bir çalışma düzeni için ne yapmam lâzım diye. Hepsi de Zamanı yönetmenin püf noktalarını arıyorlar. Beni hassas yerimden vuran değerli okuyucularıma sütunumun yettiği kadar yardımcı olmaya çalışacağım. Efendim, önce zamanı yönetemeyeceğimizi söyleyerek başlamalıyım. Dilimize yanlış olarak böyle yerleştirdi, bizim "hazır lop" seminer üstatlarımız! İki seans atacaksınız, zaman istediğiniz gibi şekillenecek. Stresiniz bitecek. İşte etkin olacaksınız, evde sakin... Oh! Ne âlâ. Zaman yetmezliği diye bir şey kalmayacak.... Yok böyle bir şey dostlarım. Daha kimse o hapı bulabilmiş değil. Olamaz da zaten. Sorularınıza cevap arıyorsanız, yapılabilecek tek şey var: Kendini yönetir olmak! O kadar basit, o denli çetin! Neden böyle olduğunu anlatmaya yerim dar. Ama bendenizin değişik meslekten ve meşrepten insanlar arasında otuz yıl çalışıp hazırladığım "Zamanı Değerlendirmek" kitabını tavsiye ederim. Babıali Kültür Yayınları arasında basılmıştı. Mevcudu kalmışsa alıp okuyun. Orada çok sayıda başka referans da bulacaksınız. Seminer konusuna gelince. Bir ara "Zamanı etkin kullanma teknikleri" adıyla seminerlerim oldu. Artık yapmıyorum. Az önce söylediğim "hazır lop" düzenbazlar yüzünden. İnsanları üç saatlik seminerle işi başaracaklarına inandırdılar, kandırdılar... Seminerlerin başarısız olmasının diğer sebebi "müstağniler!" Yani "bildiğim bana yeter" diyenler. Mâlum, pahalı bir seminere kendi parasıyla katılanlar pek nadir. Şirketler etkinliği artırmak ve daha başarılı sonuçlar almak için bütçeler ayırıyorlar, elemanlarını seminerlere yolluyorlar. Kimleri? Sekreterleri, satıcıları, alt müdürleri, sıradan memurları... Ama üst müdürler yok. Hele patronlar hiç! Sanki zamanı etkin kullanmak alttakilere lâzım da, üsttekilere gerekmezmiş gibi.... Siz alttakileri eğitseniz bile, iş baştan bozuk olunca, yürümüyor. Zaman hovardası bir amir vakti talan ederken, zavallı sekretercik, sekizinci kademe memur n'eylesin? Bunları görüp, fayda getirmeyeceğini anladığım için seminer vermiyorum artık. Çağımızın hastalığı stres. Asıl sebebi Zaman yetmezliği. Zaman çalıcılar bir günden diğerine geometrik artıyor ve kendimizi daha fazla stres altında hissediyoruz. İnsanlar bu fasit daireyi hızlanarak, zamana karşı yarışarak kıracaklarını sanıyorlar. Aldanıyorlar... Temel yanılgımız bu: Zamanı saatle ölçülen bir kavram sanmak. Oysa saatin saydığı kronolojik zamana, bir sistemler örgüsü olan vücudun biyolojik ritmini, teknolojinin hız ve erişim imkânlarını (enformatik zamanı) ve nihayet kalbin hassas vurduğu, beyinde şimşeklerin çaktığı derunî zamanı da giydirmek lâzım. Zaman bütün bunların bileşimi. Bu kimyayı anlamadan zaman etkin kullanılamaz dostlarım. Bir ömür kullanmak için, bu işe birkaç gününü vermek, birkaç ilkeyi de hayat boyu uygulamak lâzım. Gelecek yazımda birkaç ipucu vereceğim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.