Önceki yazımızda tütün bitkisinin Antil adalarından dünyaya yayılışının tuhaf serüvenini konu etmiştik. Bir zamanlar ayinlerde kullanılan, sonra birçok hastalıklara şifa diye tanıtılan, en son keyif verici olarak tüttürülen tütün ve mamulleri bugün gelişmiş batı ülkelerinin hedef tahtasında yer alıyor. Tütün sağlığın bir numaralı düşmanı olarak gösteriliyor, sigara kullananlara ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor. 1990'lardan bu yana başta ABD olmak üzere, Avrupa'nın sigara tüketiminde dikkat çeken bir azalma var. Bu ülkelerde tütün mamulleri ve sigara tüketimini sıkı şartlara bağlayan kanunların uygulamaya konulması, sigaranın zararlarını anlatan eğitim programları yapılması, sigara reklamlarının yasaklanması çok etkili olmuştur. Fransa'da Camel sigara paketlerinde yer alan devenin gülüp gülmediği uzun süre tartışılmıştı: İnsan sağlığına zararlı olan bir madde sevecen bir resimle reklâm edilmeli miydi, edilmemeli miydi? Bilirkişiler deve resmini aylarca inceledi ve mahkeme devenin gözlerinde gülücük bulunduğuna hükmetti. Camel çareyi devenin gözlerindeki tebessümü silmekte buldu! Böylesi bir takip sonunda kalkınmış Batıda sigara tüketimi % 30 azaldı. 2008'le birlikte Avrupa ülkelerinin tamamına yakınında tam veya kısmî sigara yasağı uygulaması başladı. Sigaraya aynı duyarlılığı göstermeyen Asya'da tüketim artmaya devam ediyor. Türkiye'deki artış ise hepsinden fazla. Son yirmi yılda sigara tüketimi % 80 artmış. Ülkemizde yılda altı milyar paket sigara tüketiliyor. Nüfusun üçte birinin sigara kullandığını (23 milyon) varsaysak, tiryaki başına yılda 260 paket eder. Altı milyar paketin dumanı kullananlarla sınırlı kalmıyor. İçmeyenler, istemeseler de duman altı olmaktan kurtulamıyor. İstemediğimiz halde katlanmalı mıyız? Taksim Meydanında veya Nuruosmaniye'de öndekilerin dumanından genziniz yanarak yürümek ister misiniz? Otobüste biri izmarit kokan paltosunu burnunuza dayasa, üzerinize solusa sıkılmaz mısınız? Mabedin eşiğinde bile nefes çeken, yarı dumanlı biriyle aynı safa düşseniz, huşû'unuz kaçmaz mı? Kucağınıza aldığınız masum sâbînin ebeveyn nikotiniyle sıvanmış saçlarını kokladığınızda üzülmez misiniz? Cağaloğlu yokuşunu semerle tırmanan hamalın, üstelik emercesine sigara çektiğini görünce acır mısınız? Kızar mısınız? İnsanlığınızdan mı utanırsınız? Ya hastane önlerinde çömelmiş bekleşirken, birini atıp ötekini yakanlara ne dersiniz? Her gün, her yerde olup duran bu vakalara "cehaletten" deyip, geçelim mi? Sigara içenler, içmeyenlere "siz tiryakiliğin ne demek olduğunu bilemezsiniz" diyorlar. Sigara içmeyi kişisel hak olarak görüyorlar. Sâde bizde değil, bugünlerde Paris'in meşhur caddelerinde "sigarasız olacaksa, bistroları kapatın gitsin!" tartışmaları sürüyor. Sigara mı? Terör mü? Trafik mi? Yıllardır bu üç canavarla boğuşuyoruz. Hangisi daha tehlikeli dersiniz? İstatistiklere bir göz atalım: > Terörden otuz yılda 30 bin insanımız ölmüş, > Trafik her yıl binlerce cana mal oluyor, > Her yıl 100 bin insanımız sigaradan ölüyor. Akciğer kanserinin %90 sebebi sigara! Şizofreni hastalığı ile sigara bağımlılığı, kumar, içki, aile kavgası arasında yakın ilişki var. Sâdece bunlar sigarayla etkin bir mücadele gereğini anlatmaya yetmez mi? Kaldı ki sigara mütevazı aile bütçelerinde önemli bir yekûn tutuyor. Asgarî ücretle geçinen tiryaki aileler önce bunu görmeliler. Akciğer hastalarıyla bir ömür haşir neşir olmuş bir hekim dostum "Sigara içen hastalara sağlık hizmeti verilmesini yasaklayan bir kanun çıkarılsa yeridir. Zira sigara içmekle, hastalanmaya niyet etmek aynı şey!" demişti. Kızar mısınız? Hak mı verirsiniz? Çıkarılan kanunu "sigara yasağı" olarak değil "toplum sağlığını koruma kanunu" olarak görmeli, uygulanmasına hepimiz yardımcı olmalıyız.