Su ve gıda güvenliği öne çıkıyor!

A -
A +

Güzden bu yana hissedilir bir yağış azlığı var. Birçok şehrimizde barajların su seviyesi alarm veriyor. İstanbul'un sekiz aylık suyu kalmış... Haberler böyle. Yine de kuraklıktan bahsetmek için erken. İki gündür başlayan yağışlar sürerse ve bahar aylarında devam ederse tarım üretimi ve susuzluk tehlikesi kalmaz. Bu mevsimi veya yılı atlatsak bile su meselesi bitmiş olmuyor. Çünkü iklim değişikliği uzun vadeli bir trend. Bir nesil, belki bir asır etkileri sürecek. 21. asrın "su asrı" olacağını öngören bilim adamlarını şimdi daha iyi anlıyoruz... Su zengini bir ülke olmadığımıza göre politikamızı yirmi yıllık, elli yıllık projeksiyonlarla şekillendirmek zorundayız. Daha şimdiden ülke genelinde 10-12 milyar metre küp mertebesindeki su hedefimizi gerçekleştiremiyoruz. Böyle giderse 2030'lu yıllar için 40 milyar metre küp su hedefine nasıl ulaşabileceğiz? Ülkemizin suyla ilgili temel kanunu yok. Suyun israfını ve kirletilmesini önleyecek caydırıcı müeyyidelerimiz bulunmuyor. Sularımızın önemli bir kısmı yer altında. Ama binlerce kaçak sondaj ile aşırı işletiliyor. Böyle devam ederse kuyuların çekilmesinden, tarım üretiminin ciddi olarak azalmasından korkarız. Ciddî bir envantere ve sıkı denetime ihtiyaç var. Çevre bilincimiz çok zayıf. El yüz yıkarken, tıraş olurken, banyoda, mutfakta, tuvalette suyu nasıl israf ettiğimizin farkında mıyız? Damlayan tek çeşmenin yılda yirmi ton su kaybı demek olduğunu, toprağa dökülen bir litre motor yağının bir milyon litre suyu kullanılamaz hâle getirdiğini, rastgele atılan kullanılmış pillerin, gizlice gömülen zehirli varillerin onulmaz tahribatını biliyor muyuz? Suyun idareli kullanımı evin hanımına, ilkokula giden Hasan'a, kamyon şoförü Mehmet'e, sanayici patronlara, tarlasını sulayan çiftçilere, hepimize düşüyor. Küresel ısınma raporunun özü şu: Daha çok fosil enerji kullanınca atmosfere daha fazla gaz salınır. Daha fazla gaz salınınca dünya sera etkisiyle daha fazla ısınır. Yer küre ısındıkça kuraklık, su baskınları, tabiî âfetler artar. Dünya bildiğimiz dünya olmaktan çıkar. Öyleyse evlerimizden başlayarak tüm sektörlerde daha az enerji kullanan yöntemlere geçmek zorundayız. Uzmanlar evlerimizde en basit ısı yalıtımı yaparak, arabalarımızı rölantide az tutarak, ekonomik hızda sürerek, fabrika ve iş yerlerinde enerjiyi bilinçli kullanarak ülkemize yılda yedi ila on milyar dolar kazandırabileceğini hesaplamışlar. Küresel ısınmanın ülkemiz için ne anlam ifade ettiğini, muhtemel etkilerinin neler olacağını ortaya koyan bilimsel araştırmalarımız maalesef yok. Ama Avrupa, Amerika, Japon üniversiteleri iklim üzerinde çok araştırmalar yapıyorlar. Oralarda rektörler kıyafet bekçiliğiyle akıllarını bozmadıkları için uyarılarına kulak asmak lâzım: * Söylediklerine göre "küresel ısınmadan en çok Akdeniz Havzası etkilenecek. Bunu Orta Anadolu ve Ege Bölgesi takip edecek". Yani pamuk, tahıl, şeker pancarı, üzüm, incir, kiraz, zeytin, narenciye eskisi gibi bol olmayacak. Yeşillik sofralarımızda kimya sayılacak... * "Isıdaki bir derecelik artış, buğday, pirinç, mısır üretiminde yüzde onluk azalmaya yol açıyor." Bunu 2050'lere kadar ısının iki derece artacağı uyarısıyla birleştirince tahıl üretiminin yüzde yirmi azalacağı anlamı çıkıyor. Üstelik nüfus 9 milyara dayanacak. Yani açlık, kıtlık, bereketsizlik bugünkünden kat be kat şiddetli olacak. * "Küresel iklim değişimini artık geri çevirme imkânı yok. Yapılabilecek tek şey emisyon hızını kesip, daha beterinden sakınmak!" Yani küresel ısınma tehlikesi hızla ilerleyen tren gibi; frene ne kadar bassanız da treni hemen durdurmak mümkün değil. Geç basarsanız, tehlike istikametinde o kadar çok yol alırsınız!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.