Sularımız ve geleceğimiz

A -
A +

Güneydoğu Asya'da yaşanan tsunamiden sonra buzulların erimesi, iklim değişikliği, denizlerin çekilmesi veya yükselmesi gibi olaylara 'sudan şeyler' nazarıyla bakmıyoruz artık. Daha önemle ilgilenir olduk. Hatırlarsanız, önceki yazımızda suyun ülkeler arasındaki dağılışı, nüfus yoğunluğu ve su talebinin örtüşmediğini söylemiştik. Bu durum ileride krizlerin, ihtilafların, belki de savaşların çıkmasına sebep olabilir. Hayatın vazgeçilmez maddesi olan suyu biyolojik anlamda vurgularken onun küresel, bölgesel politikalar ve stratejiler bakımından taşıdığı önemi göz ardı etmememiz gerekiyor. "Yenisini bulmadan elindeki suyu dökme" diyen Arap atasözünden mi esinlenildi bilmeyiz, ama insanlığın Mars'ta veya başka gezegenlerde su aradığı bir dönemde yaşıyoruz. Dünyadaki suyun ancak yüzde üçü tatlı. Bunun da yarısı buzullar şeklinde bağlı. Bir yarısı da yer altında saklı, çıkarılması çok pahalı. Geriye yüzde yarım bile tutmayan akarsular, göller kalıyor ki içmek için, ziraî üretim amacıyla veya sanayide onu kullanıyoruz. Bu da bir yağmur damlacığının yılda 40 defa buharlaşıp, yeniden yağış olarak yeryüzüne dönmesi sonucu oluşuyor. 400.000 kilometreküp su karalar ile atmosfer arasında devamlı gidip geliyor, biz yaşıyoruz. İnsanlık kör hırsıyla atmosferin gaz dengesini bozunca, suyun hayat veren bu çevrimi de tehlikeye giriyor, felâketler doğuyor. Sular akıyor Türkler bakıyor! Dünyadaki kullanılabilir suyun %60'ı on ülkenin sınırları içinde. Brezilya, Şili ve Rusya bu ülkelerin başında geliyor. Türkiye dünya sıralamasında ortalarda bulunuyor. Kırk kadar ülkede 1.4 milyar insan iliklerine kadar su kıtlığı çekiyor! Her yıl beş milyon insan susuzluk ve su kirlenmesi sebebiyle ölüyor! Su zengini ülkeler, nehirlere bilezik takıp barajlar çatan ülkelere fütursuzca "ekosistemi değiştiriyorsun", "suyu bulandırıyorsun" diyebiliyorlar. Tıpkı en büyük yatırımımız ve gururumuz olan GAP projesini engellemek için vaktiyle zorluklar çıkartıp, komşularımızı aleyhimize kışkırttıkları gibi. Gazeteci arkadaşımız Mutlu Çölgeçen gazetede bir haber geçti. Dikkatinizden kaçmadığını sanıyorum. DSİ araştırmasına göre Türkiye üzerine düşen yıllık 501 milyar metreküp suyun ancak beşte biri kullanılabilir durumda imiş. Bunun da ancak üçte birinden faydalanabiliyormuşuz. Yani sulama ve hidroelektrik kapasitemizin üçte ikisini hâlâ değerlendiremiyoruz! Kullanılabilir suyun tamamını değerlendirebilmek için 730 baraj yapmamız gerekiyor. Bunun için bankalarda batırılan paranın iki katı, 128 milyar dolar lâzım. Geleceğin enerji ve su savaşlarıyla dolu olacağı ihtimalini dikkate alırsak, "mavi altın" yatırımları yapılmaya değer!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.